Haziran bir gece yarısı
Tenimde serin, gizemli ayışığı
Altın kıyıları
Nemli, baygın tütsüler yayan
Dingin zirvelere
Ezgiler eşliğinde akışan damlacıkları
Usulca evrensel vadiye kanatlanan
Ulaşılmaz, gizemli ayışığı...
Eğiliyor biberiyeler mezarına,
Zambaklar dalgalara
Çürüyor suskun yıkıntılar
Göğsüne sarıp gecenin sisini
Çekiliyor sonsuz uykuya
Lethe gibi, bak! Nehir, bile bile
Uyukluyor yatağında
Hiç uyanmayacakmış gibi
Irene'in yazgılarıyla yattığı yerde
Uyuyor tüm güzellikler!
Ah, görkemli prenses! Gerçek olabilir mi-
Bu pencere, kara geceye açılan?
Ürkünç kımıltılar perdelerde
Eğleniyor alaycı ruhlar ağaç tepesinde
Sesleniyor her aralıktan
Arsızca odanda dolaşan
Bedensiz ruhlar, büyücüler
Süslü kapağı altında gömütünün
Gizlenmiş uyuyan ruhun,
Uzayıp kısalıyor duvarlarda gölgeler
Beyaz hayaletler gibi uçuşan...
Ah, sevgili prensesim! Hiç mi korkmuyorsun?
Ne rüyalar görüyorsun?
Belli ki uzak denizlerden gelmişsin
Küçük bahçemizin sadık ağaçlarına
Ne tuhaf rengin... Giysilerin...
Saçlarının uzunluğu
Ve bu dayanılmaz sessizlik!
Prenses uyuyor! Ah, bırakın uyusun
Kutsal sığınağında Tanrı'nın, derin derin
Bir kez daha kutsal kılınsın bu oda
Bu yatak, melankolik, bir kez daha!
Yalvarırım Tanrım, gözleri açılmadan
Gömütüne hayaletler uğramadan
Uyusun prensesim!
Aşkım uyuyor! Ah, bırakın uyusun
İncitmesin solucanlar bedenini
Uyusun sonsuza dek
Yaşlı ormanın loş kuytularında
Açılsın yüksek kemerleri gömütünün
Dağıtarak karanlığı ansızın
Üzerinde işlemeli tabut örtüleri
Anımsatır atalarının cenazesini
Utkulu, sevinçli, huzur verici...
Küçük bir kızken
Taş atardı prenses
Ayrıksı bir gömüt kapısına
Bir yankı daha, her taşla
Ürkerdi düşüncesinden bile,
Günahkar çocuk, biçare!
Ölünün iniltisiydi, yükselen gömütten...