Gelin dostlar sizinle hürriyet sokaklarına dalalım,
uzanalım karaman köy'e dek
ziya Gökalp sokağında 9 nolu evin
kapısını açalım.
Burası bizim evimiz...
İşte şu oda da bizim odamız.
Eski bir battaniyeyi kilim yapmışız yere
yadırgamayın
tül perdelerimiz yok. Perdeleri açmayın
masamızın ayağı kırıktır,
kitaplığımız kâğıt kaplı sandıktır.
Duvarlarda kartpostallar tek süsüdür odamızın
sorunlarımız... Dertlerimiz
izmarit izmarittir küllüklerde
uykusuz gecelerimiz, çarşaflarda kırış kırış
tavanlarda göz göz belirir.
Askılıklarda asılı durur kirli çamaşırlarımız
yıllardır anamızın eli değmemiş hiç birine
ütü yüzü görürse bir kez
gömleğimiz, pantolonumuz,
giymeye kıyamayız.
Mutfağımızda bir kaç tencere-tabak
ve bir-iki kilo soğan patates vardır bak.
Kahvaltı masamızda yalnızca
çay-peynir ekmek
akşamları katığımız bir çeşit yemek.
Belleğimiz anımsamaktan korkar kışları
bir tatlı hayaldir yalnız,
sobanın gürül gürül yanışları
soğuklarda biz yatağımıza
soyunarak değil giyinerek gireriz.
Titrer titreriz sabahlara dek.
Ve biz bu yaşamın içinde
boy vermesi istenen birer filiziz
anamızın babamızın gözünde... Gönlünde.
Bunun için yıllardır
soğukları düşlerimizle ısıtarak,
açlığımızı umutlarımızla bastırarak
düşerek-kalkarak... Yürüyerek, koşarak
hep aynı dekoru içinde yaşamın
yaşarız. Yaşarız.
Ve yine de hiç bir zaman
inceldiğimiz yerden kopmayız.