Bir çocuk yaşardı
küçücük bir köyceğizinde Karadeniz'in
adı Memo.
Sıfır numaraya vurulmuş saçları
ayağında kara lastik,
sırtında yakasız gömleği.
Ve bir çocuk yaşardı
kapı komşusu Memo'nun
uzun.. Uzun saçları örülmüş
uzanır ayaklarına dek
çiçekleri solmuş,
basmadan entarisi.
Zeyno diye çağırır herkes onu.
Birlikte gittiler okula
okul yolu uzun mu uzun
çiçekler topladı yollardan Zeyno'ya
baharda Memo.
Kış aylarında donmuş karlar üzerinde
kayıp düştüğünde Zeyno
Memo kaldırırdı tutup elinden
ve ısıtırdı nefesiyle üşümüş ellerini.
Birlikte hayvan otlattılar yazları,
birlikte topladılar meyveleri dalından.
Aynı pınardan içtiler suyu,
azıklarını birleştirip yediler yıllarca.
Birlikte oynadılar,
birlikte güldüler,birlikte ağladılar
birlikte karşılayıp güneşi sabah
birlikte uğurladılar akşam.
Ve büyüdüler birlikte.
Güzelleştikçe güzelleşti Zeyno
Memo oldu yağız bir delikanlı.
Birlikte tattı yürekleri
o değişik duyguyu.
Sevgiyi bellediler,
sevmeyi öğrendiler birlikte.
-'istet beni babamdan' dedi Zeyno
dünürler gönderildi.
-'başlık parası' dedi babası Zeyno'nun
-beşi bir yerde,saat,bilezik
-yastık,yatak, yorgan
saydı da saydı.
Ne yapsın zavallı Memo.
Öküzleri satsa yetmez
tarla bir kaç dönüm zaten
para da etmez.
Düştü çaresiz İstanbul yoluna.
Gün ışırken bir sabah.
'allahaısmarladık' bile diyemeden Zeyno'suna.
Birlikte tattılar umutsuzluğu ilk.
Gurbeti Zeyno'su öğrendi Memo.
Ve ilk kez Memo'suz ağladı Zeyno
uzanmadı Memo'nun mendili yaşlı gözlerine.
Tamı tamına iki yıl geçti aradan
bekledi Zeyno
çalıştı Memo.
Çalıştı horlanarak
terini harca katarak.
Düşlerini katık etti ekmeğine,
Eminönü'nde hamallık yaptı
Göztepe'de amelelik
Kumkapı'da bulaşık yıkadı meyhanelerde.
Yine zeyno'sunu düşlediği bir akşam
bekar odasında.
Bir mektup getirdiler;emmisindendi.
'oğlum Memo'm' diye başlıyordu
ve Memo'nun beyninde bir balyoz gibi patlayan,
şu tümce okunuyordu ardından:
'Zeyno'yu Kel Ahmet'in ortanca oğluna.....'
Perşembe'ydi köye vardığında Memo
son günüydü düğünün,yakındı akşam
en önde bir atın üzerinde,
kırmızı duvağıyla,boynu bükük
geliyordu Zeyno ardında gelin alayıyla.
Önce bir ses duydu köylüler,
dağı taşı inleten
bu sesi tanıyordu Zeyno, irkildi birden.
İki kez patladı silah..
İki can düştü yere..
Bir silah..iki mermi etmişti başlık parası.
Şimdi köy mezarlığında,her baharda
iki çiçek açar ,yan yana iki mezarda
iki sevda gibi eğilir birbirine.
Gelip geçen köylüler
iki mezar arasında
bir kara çalı görürler,
işte bu da
başlık parası derler.