sen benim büyük harflerle yazdığım
seçkili kelimelerle yarattığım gerçeksin
serseri, meçhul bir kurşundu gözlerinden sekip
kalbimi tam onikiden acımadan vuran...
anamdan sonra sevdiğim son kadın olacaktın
bölüşülemeyenlerini bölüştük seninle hayatın
kendi iklimimizde yaşanamayacakları yaşadık
kötü sonla biten film gibiydi, patlayan fırtınada
alabora olduk kaybolup gittin meçhullere
bembeyaz kutuplar karanlıklara gömüldü
güneş ışınları ulaşamadı, enerjimiz devre dışı
doğan günde, batımında ufuklar kızıla boyanmayacak
yağmurlar yağmasada ıslatacak şehri gözyaşlarım
tüm şehir yokluğuna inat, senin kokunu soluyacak
mecnunum belki, ne yaptığını, ne dediğini bilemeyen
tutmuşum birde sana şiirler yazıyorum gel (!) diyen
gel ki; yeniden doğuşumun müjdesi olsun gelişin
söküp al istersen bu aşkı yüreğimden ellerin kana bulansın
pişman olup yanar, ağlarsan bırak yaşlarla yıkansın ellerin
herşeyden vazgeçmiştim ben, tek vazgeçemediğim sendin
oysa kimbilir şimdi sen nerelerde, hangi yabancı illerdesin..
...
unutamıyorum duyduğum o ilk heyecanı
kalp atışlarımı, çocuksu bakışmaları,
ilk kalp ağrılarını, çaylak buluşmaları unutamıyorum
dilime düşen sevda sözcüklerini, o büyülü anları
dudaklarımızın denediği o bilinmeyen tadı
ben unutamadım, bilmem sen hatırlar mısın?
geçte olsa anladım, sen yaşayan umutlarımı öldüren
sonra kaçıp giden sahte bir baharmışsın
susturulamaz bir çığlıktır bekleyiş
aşk mezarlığında bülbüller ötmez...