oda büyük, loş, bir fotoğraf karesi belleğimdeki
yüz yıl, bin yıl mı geçmiş bilmenin ne önemi var ki?
kocaman yuvarlak bir yatak, kırmızı lamba başucunda
kedi gözü küçücük bir ışık, x.y. boyutlu ayna da
gezegenlerin birinden ışınlanmış yatağa bir ceylan
dışarıda gün uyanmamış henüz, mor dağlarda yaban
.....
beyaz yastıklara dağılmış siyah saçlar, kontrast
yerlere saçılan ipeklerin iç geçirten hışırtısı
göremediğim kızıl dudakların sarsan sıcaklığı
başımı döndürüyor sonsuz boşluğun
odayı sarmış gizemli gökyüzü kokusu
.....
kimsin sen?
bir kere bile yüzünü görmediğim
ey gözlerinin rengini bilmediğim,
gülüşlerine yabancı olduğum kadın,
göğüsleri dalgalı denizler gibi kabaran,
alevden elleri hoyratça bedenimde dolanan
kimsin sen?
.....
çiğ düşüyor bahar bahçelerinde gül yapraklarına
yanılmışım, bitmek üzere uzun sandığım gece
ey, hayatımın en güzel, en kısa aldanış gecesi...