AĞIT
Hamağımız sallandı durdu iki Amerika arasında,
Özgürlük, özledik seni. Che'nin
yıkılıyor kurşun bilmecesi bedeni,
öldüler, Cumhuriyet yeniden doğması için
önce ölmeli, diye bağıranlar,
kafadan oy veriyor özgür doğan yurttaşlar.
Yine de istiyorlar
Amerika Güzeliyle yatmayı. Hem, insanlar,
ekmek yoksa, vişneli pasta yesin.
Ama örterken kar gibi beyaz kâğıtlar
soykırımı,
kalmadı artık ormanlarında kurt derinliğinde yaralı
koşmayı, ulumayı seçme hakkı;
saklayamaz hiçbir yüz
toplumsal, kişisel acısını,
beden gerilmesi, zaten yontulaştı.
Beynine yerleşmiş kırık bir ok başı
yerleştirir uluyan kara derili şarkıcıyı ayı tuzağına,
genç gözler parıldar deli parlaklığında,
süregelen hüznüyle yaşlıları yorar;
ve kapısında her yıl leylaklar açar,
vişne bahçesinin köpüklü dalgası
kör eder Washington'u ve fısıldar
kulağına dayalı köşeli odasında suikastçının
ideal bir Amerika'da, göz kırpan ekranları
gösterir, yavaş ilerleyen sürüler halinde, Çeyen hayaletlerini
ayak sürürken kazıklar, tellerle çevrili ovalarda
fısıldayarak, ayakları bez sarılı,
bu arada Calvin'in azizleri gibi arkalarında Gotik kapıları
çiftçi çift, ısırıcı, yoksul, yararcı,
kavrayarak şeytanın yabasını.
dik dik bakıp dururlar ölümsüz buğdaya