yorgun martı kanatlarında akşam oluyor İstanbul'da
alabildiğine
sereserpe bir Marmara eteklerimde
Kuzguncuk'tan Salacağa gümüşlenen dalgacıklar
gizemli bir kadın gibi
geceye süsleniyor
Kız kulesi
kararmış bir elmas yüzük ışıltısıyla
sularda yüzdürüyor mahzunluğunu
Kadıköy iskelesinde bir eski güzel
savuruyor kurşuni saçlarını yağmur rengi bulutlara
anılarından vaz geçiyor
bezgin hantal bir şilebin bordasından dökülüyor sulara
pul pul pas rengi ayrılıklar
istiap haddini aşmış çoktan
şarktan yüklediği sevdaları
garpta bir limanın yalancı vuslatlarına götürüyor
mor alacasına sarılıyor ötede
saltanatın pay-i tahtı Topkapı
Ayasofya
kubbelerinde uyuklayan güvercinlere
eski bir devri anlatıyor
Cihangir sırtlarında
gün görmüş devran sürmüş bir evde
bozuk bir laternanın koluna asılıyor hayaletler
firaklı bir hasret şarkısında
Deniz kızı Eftelya ağlıyor
ağlatıyor
mazinin şen kahkahalı balkonlarından
Despina'yı Eleni'yi, Niko'yu Manol'ü çağırıyor
yüreğim burkuluyor
içim acıyor
doluyor boşalıyor mey gibi
mısraların kristal kadehlerinde köhne acılar
demlenen sevdaların buğusuna saklanıyor Adalar
erguvan gölgeli yollarda paytonlar
mahçup ve çekingen aşıkları hala bekliyor
yorgun martı kanatlarında akşam oluyor
bir şeyler var diyemediğim
zakkum albenili zehir acısı
işledikçe içime efsun gibi İstanbul
yazmak yetmiyor
susmak ar geliyor...