Kendini sersefil bıraktığın şu meczuplukla
Saçakları altında yürüdüğün binanın
İlk seyrinde oturuyor sevgilin...
Çiselenen yağmur, bulutlardan süzülüyor ince ince
Yaz gecesi ayaklarında bir çift siyah bot
Yürüyorsun sokağında sevgilinin...
Şairim, pirim, ey gönlü kainat kokulu benliğim!
Üşüyorsun, üşüdükçe titriyorsun tatlı tatlı
Düşündükçe gülümsüyorsun yüreğinle kendine
'Nazım'ın Piraye'sine olan özlemiyle
yokluyorsun oda tülünün çekilmesini
Yağdıkça alnından süzülüyor yüzüne
Ilıklaşan saydam damlalar,
Bir his kapladıkça yüzünü, sol elinle
Çekip alıyorsun içine
Karanlık çöküyor kalabalığı olmayan
Bu garip şehrin çehresine.
Tenha ve izbe lekeli kaldırım taşlarına
Temas ettikçe topukların, alnında tarifi bilinmez
Bir sertlik yansıyor suretine
Şairim, mirim, ey yüreği hoş fikri halim!
Bak, şu köşeden döneceksin sevgilinin
Bulunduğu o sarı renkli eve...
Sonra, göreceksin ki
Üstadın 'Can'ın sevgi duvarlarını üst üste koymuş
Evin dört bir çevresinde
Yine o üstad diyecek sana:
''Sevgi duvarlarını aşacaksın bu gece.''
Düşündükçe cesaret kıvılcımları
Çatırdayacak bedeninde,
Parmakların bahçenin demir tokalı kapısına uzanacak
Her bir parmağın kendi uzunluğundaki mesafeyle
Kucaklaşacak demir soğukluğuna
Hafiften bir gıcırdama sesi
Yüreğinde biraz korku ve şirin bir ürperti
Bir zaferden ganimetini bolca almış
Kasketli bir süvari misali
Kararlı yürüyeceksin...
Tam işte o an,
Kapı önü...
Çaldın zili,
Bekledin kasvetli
Kapı aralandı
Bir nur ışıdı ela gözlerine
Bak işte o güleryüzlü
Kadim sevgili...