O göçebe kuşları da merak ederdin sen,
yılın hangi ayında geldiklerini,
gelirken hangi enlemlerden geçtiklerini,
yuvalarını nerelerde yaptıklarını...
Turuncu, altın sarısı, siyah tüylü o kuşlar.
Onları anlatırdım sana kış geceleri,
aştıkları lacivert denizleri,
adlarını uydurduğum kimsesiz adaları.
Arslanlar kükretirdim geride kalan ormanlarda,
filler dolaştırır, timsahlar dövüştürürdüm
çamurlu ırmaklarda.
Derken kızıl kiremitler görünürdü bir kıyı
köyünün dağınık damlarında.
Ve bahar yağmurları yağdıran bulutların
arasından süzülür bir gölün kıyısına konarlardı kuşlar.
Dönüşlerini anlatmamı istemezdin hiç.
Hep kalsalar, derdin, o gölün kıyısında
ya da yuvalarını yaptıkları saçak altlarında.
Kışa doğru, geceler uzar, koyulaşırdı karanlık.
Sen büyürdün, büyürdü göçebe kuşların
giderken aramıza bıraktıkları sessizlik