varlığım varlıklarıydı düş ülkesinden
ağlamaklı çırpınıştı ilk doğuş
dedem kulağıma ezan okudu
kafiyeli manzum sözler mırıldanarak
nenem ninniler söyledi e bebeğim e
tahta beşik şıngır mıngır sallanırken
kumlara bulandık topraklara taşlara
kah sürünüp kah emekleyerek
çamur sıvanmış kerpiç evlerde
soğuk yağmurlu sabahlara uyandık
ekmeği suya bandık yumuşattık
iki öğünle akşamı erken yaptık
babamın el emeği tahta oyuncaklar
lastik topuğundan araba tekeri
ceviz dalından yaptığı düdükler
at binerdik sopalara cirit yapardık
o yokuş senin bu iniş benim
paylaşamazdık çocukluğumuzu
ayak tutupta büyüdüğümüzda
kuzular yaydık çayırlarda kırlarda
ısırgan otları karabaş dikenleri
yırtık entariler yamalı donlar
salya sümük dolaşırdık sokakları
bayramlarda gördük çift papuçları
sübyan mektebinde elif cüzü
ya yeni yazı ya eski yazı
kaçınılmaz bir hayat felsefesi
kalmıştık iki ara bir derede
zoraki okuduk ilk mektebi
söğüt çubuğuyla kırbaçlanarak
ırgatlığa çağırdılar çobanlığa ameleliğe
kimimizi everdiler oniki onüçümüzde
gurbet göründü kimilerine valiz elinde
okumak zenginlikti uzak şehirlerde
evden kaçanlar sokakta yatanlar
büyükler; bunlar adam olurlarmı dediler
kalanlar bir kaç hane yoksul,emekli
gidenler kapıcı bekçi işçi ve patron
her yuvanın bacasında dumanı
emek bizim söz bizim iş aş bizim
bana bir harf öğret kölen olayım
cahilin dostluğu kendine kalsın