Ölü balıklar gibi bakıyor
kahvenin cam-içleri. Soluk almayan zaman.
Ocakçıyı oraya, antik yüzüyle
mıhlayan ışıksızlık.
Geldi. Suskunluğumuza katıldı. Kimdi?
Masanın öbür ucu ne kadar uzak!...
Tavlacılar sessizlikten tedirgin;
havada kalsın diye sanki
atıyorlar zarları.
Sık soluyan yoksullukları
üstümden kalkmayan bir beden;
işini bitirmiş, terli, kötü kokan.
Bir giz gibi saklanıyor o aleni ışıksızlık.
Camlara abanan kasvet, kül deniz…
Bir umut soluğanı açıklarda.
Ama rüzgar, tedirgin
dalgalar havada kalsın diye
esiyor sanki.