Bir şemsiyen olsun sevgiden.
Açmasanda olur.
Eşimle yeni evliyiz. O genç bir Mülkiye mezunu, bende okulumu yeni bitirmişim. Paramız çok kısıtlı. Ama zaten bizim nesil için o zamanlar, paranın pek bir önemi de yok. Filmlerle, kitaplarla, büyüklerimizin verdiği gazla, pembe gözlüklü romantik gençleriz çoğunlukla. Tam, iki gönül bir olunca samanlık seyran olurları yaşıyoruz. Aşk, sevgi herşeyin üstünde. Yarın ne olur korkumuzda pek yok.Küçük şeylerden, mutluluk büyütmeye bayılıyoruz.İstanbul bu günlerden çok farklı.En azından rahat, trafik yok, hava temiz, insanları güleryüzlü.Anadolu'm daha saf tevekkel, ama o zamanlarda hep ihmallerde.
Size ufak bir anımı anlatayım derken, nerelere geldim.Kırk senenin içine bir dalarsak bu yazı bitmez.Türkiye'siyle siyaseti, eğitimi yaşam koşullarıyla, tam bir dertleri zevk edindim, bende neş'e ne arar muhabbetinden çıkamayız.
Yeni evliyiz ya maaşımızla ancak geçinebiliyoruz.Ayrıca büyüklere yardım fonumuzda var.Ama kimin umuru..Ayın son günü, kalan bir liramızla sinemaya gidip, bir de eyleniyoruz..
Bir gün Beyoğlu'nda gezerken, vitrinde bir şemsiye gördüm.Biraz pahalı, aklım gitti ama cebimizi düşününce eşime söylemedim bile.Bir kaç gün sonra elinde bir hediye paketiyle geldi.Sevinçle açtım.Benim vitrinde görüp beyendiğim şemsiye.Artık nasıl havalara uçtum, boynuna sarıldım tahmin edersiniz.Bakışımdan anlamıştı her halde.Bir yandan duygulandım, bir taraftanda çok para verdi diye üzülüyorum.Ama değer yargıları, duygusal anlamda çok farklıydı o zamanlar.Belki de biz öyleydik bilmiyorum.
Şemsiyem çok güzel.Tam da o zamanın modası.Hele sarı yaldızlı fildişi sapına bayılıyorum.Benim için öyle kıymetli ki, neredeyse yağmurlu havalarda bile kullanmaya kıyamıyorum.Gençlik işte.(Tabii o zamanın.)
Bir gün eşimle Kadıköy'e geçeceğiz.Hava bulutlu.En kıymetli şemsiyemde elimde bütün haşmetiyle.Kadıköy iskelesine geldik.Tam vapura bineceğiz, o anda bir baktım ki olamaz. Benim şemsiyenin sapı yok. Eşim canın sağ olsun gibi teselli lafları ediyor ama, kim dinler, gitti şemsiyemin fildişi kakmalı sapı.Sap gitti ya hemen fildişi oldu zaten.Üzüntüden mahvoluyorum.Vapur gitti. Biz saatlerce bütün geçtiğimiz yolları defalarca arıyarak, belki on vapuru yolladık.Yok, yok.Sonunda üzgün, bitap, bir vapura bindik.Güverteye oturduk.Şemsiye kucağımda ve fildişi sapı tam göz hizamdan alay eder gibi bana bakıyor.Meğer onca saat şemsiyeyi ters tutmuşum.Garibim ikimizde farkına varmadan boşuna helak olmuşuz.O andaki gülme krizimize bütün vapur şaşırmıştır her halde.
Sonra ne şemsiyelerim oldu.Sevdiğimde dahil neler, neler kaybettim. Ama hala her yağmurda o fildişi saplı(aslında değil) şemsiye ve anısı aklıma geliyor ve yüzüme güneş görmüş gibi bir gülücük oturuveriyor. Hüzünle de olsa..