Eğilip taşgemiden bakıyorum şimdi
Bozbulanık akşam saatlerinden geçen
Silinmiş istim almış - İskelede
Bekliyor gemi
Çelik kasların sabrıyla öyle masum ve davetkâr
Bütün yükümüzü almaya hazır
Yüzlerimizi çukurlaştıran hüznü
Zırhlarımızı ağırlaştıran
Önce kuşlarımızı uçurup dallarımızı budayıp
Gövdelerimizi soyan
Sonra her boya uygun
Bir çarmıh mıhlayan.
(Çarmıh mı dedim, bağırdım mı?
Bunu yolcular duydu mu?
Göğüslerine indirip kafataslarını
Mahzende uyuklayan şehirliler:
Mezar komşularımız
Beşkırkbeş vapurunun lahûtî figürleri
Şişko tezgâhtarlar ebedî kızlar daktilolar
Terziler hünsa çıraklar simsarlar
Memurlar kâhinler duahanlar
Gözlemci melekler
Ve öteki ruhaniler
Ufuktan belâlanmış kavimler geçiyorlar
Yoksul günümüzün dumanları içinde
Kaynıyor yukarda kazan
Kaynıyor ve taşıyor - Melekler
Sirkeciye açılan sokaklara boşaltıyorlar onu
İnsan eti kokan ucuz otellerden
Piyango gişelerinden plakçılardan
Sızan cinneti
Yarı bizans yarı taşra kılan akşamı
Bu borulara üflenen dakikalar
Kanallardan üstgeçitlerden taraçalardan
Toprağın altından, ta yedi şehir aşağılardan
Sızan fışkıran akan şehirliler
Mezar komşularımız
Ne serin avlularda göç-ricat hutbeleri
Ne inzarcı divaneleri kavmin
Ne de 'şehrin ta ucundan koşarak gelen haberciHiç biri
Uykunun karanfil kokulu
Şerbetiyle ıslanmış bıyıkları
Şehre inince küçülen omuzları
Ve sıkılgan elleriyle
İnsanın dayısına benzettiği
Köylüler de yok artık
Hepsi geminin karanlık mahzenine gömüldü
Topkapı minibüsleri yuttu onları.