Geçen perşembe yolum düştü Galata'ya,
Gayriihtiyari yürüdüm ilk sağ ikinci sola.
Başımı kaldırıp baktım beşinci kata;
Artık el sallanmayan o küçük cama,
Ve bir zamanlar sevgi taşan balkona.
Gördüm ki sardunyalar da gitmiş onunla…
Nohut oda bakla sofa dili olsa da konuşsa...
Hiçbir mutfakta pişmemiştir öyle lezzetli pizza,
Elinden kuru ekmek bile dönerdi baklavaya.
Şarkılar söylerdi bana sihirli gitarıyla,
Kadife sesi sinmiş midir yüksek tavana?
Merdivenlere attığım ilk titrek adımımda,
Güçlüymüşüm diyorken başladım yıkılmaya.
İçim cız etti çalarken alt komşunun zilini,
Madam Anjelik nasıl sevindi görünce beni.
Çok özlemiş ikimizi,en çok gülmelerimizi;
Unutmamış yanıklarını sıyırdığımız kekimizi,
Tırım tırım aradığımız yaramaz kedimizi.
Sahiden nasıl deprem gibi korkutmuştu bizi,
Duvardan kopan kütüphanenin devrilivermesi.
Tatlı sohbetlere dalıp taşırırdık kahvemizi,
Ocağı silerken suçlardık beceriksiz cezvemizi.
Dolunayı seyrederken unuturduk kendimizi,
Yağmurda hiç kullanmazdık şemsiyemizi.
Derler ki Tanrı iyileri alırmış yanına…
Meleklere de harmandalı oynuyor mu acaba?
Kiminin daha gittiği gün silinir ismi cismi;
Kimi gider ama kalır yüreklerdeki o güzel izi.
Ben onun bir dilim çilek reçelli ekmeğiydim,
O benim kekik kokan zeytinim.
Ne onun gibi sevdi birisi beni,
Ne ben onu sevdiğim gibi birini.
Galata Kulesi şahidim…