Dün; "Gülsever Ana'ya" uğradı yolum,
O köhne barakasında; yatağı var mı ?
Fukaralık koktu; hep sağım solum,
Dedi : "Ey oğul; yoksulluğun durağı var mı ?"
Yeşildir gözleri, yanaklar yara,
Oğlunun resmini asmış duvara,
Oğul gitmiş; dönmez, yakmıştır nara,
Sormazmış; esvabı, açlığı, tokluğu var mı ?
Dedi : "Erim öldü, oğul, gelin tark etti,
Tanıdıklar sırtın döndü, çark etti,
Fukaralık yüreğime park etti,
Dertlerimin duru, durağı var mı ? "
Dedim ki : "Belgele; kimsesizliğini" ,
Bir ümit ışığı; sardı yüzünü,
"Param yok, neylerim ? " dedi, dövdü dizini,
Dedim : "İşte halin, bunun parası, evrağı var mı ?"
Çok hastaydı, bir yeşil kart çıkardım,
Ha şu makam, ya şu imza, onu çok yordum,
Onun ancak bir tek yarasın sardım,
Ötesi karanlık hep, şafağı var mı ?
Yağmur yağsa; tavan akar yüzüne,
Bir ölüm sevdası koymuş özüne,
Düşünürüm, bakıp bakıp yüzüne,
Yemeği, suyu, tabağı, bardağı var mı ?
"Gülsever" ya, hani gülü, hani dalı, hani yaprağı,
Acaba kefenliği, bir mezarlık toprağı var mı ?...