Herkes şu üç şeyi hep yalnız yaşar:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Yaşar, ey gözlerim üç şeyden yaşar:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Biri cananından canı sıyırır,
Biri bedeninden teni sıyırır,
Biri bu âlemden seni sıyırır:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Ayrılık, sevene her dertten yaman,
Yoksulluk, her kula çektirir aman,
Ölüm ile başlar bitimsiz zaman:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Anadan, VATANDAN, yârdan eder o.
Dinden, tahammülden, ârdan eder o.
Toprakla örtüşmüş kürdan eder o:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Ayrılık, bağırda sönmez ateştir;
Yoksulluk, şeytanın fendiyle eştir;
Ölüm, karanlıkta doğan güneştir:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Ayrılık yok eder nimetten tadı.
Yoksulluk engeller nice muradı.
Ölüm ikisinden geri kalmadı:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Ayrılık varlıkta çektirir çile.
Yoksulluk kul eder şeytana bile.
İkisi de bitmez bir ölüm ile:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Ayrılık kaderse karşı durulmaz.
Yoksulluk urbaysa sırta vurulmaz.
Ölümlü dünyada düzen kurulmaz:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Dertler sıralıydı, mevsim mevsimdi,
Biri başkasının, biri benimdi,
Yiğit hangisiyle baş etsin şimdi:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Kulun kudreti kıt, baştan biline!
Hangisi yenilir düşse eline?
Hayatın gerçeği, zor gelir yine:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...
Nice pehlivanı yere indirdi;
Büyük küçük tahta ata bindirdi;
Yine beni kat kat hüzünlendirdi:
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm...