mahfel
sesli sesli okuyorum şiirlerimin ulandığı yerden seni..
elimden gelmeyen bir o..
mahfeldeyim
Madam Bovary diyorlar bana
anlatıyorum..
ebem kuşağı renklerini çiziyorum nasırlı avuçlarına..
hayret..bilmiyorlar seni..
bacağımı öbür bacağımın ucuna atmış gibi
biraz dik,biraz çilli bir duruşla
dudaklarından söylüyorum garsona:
buraya iki çay lütfen..
yirmi dört saatli yıldızlarla şekillenmiş bardağımdan
tepetaklak akıyorsun ağzıma..
..
birden şiirlenir gibi oldun kilisemde
eksik bir salıda unuttum lokomotiflerimi
duman tütüyor burun deliklerimden
yanlış bir çarşamba bir haber halinden..
anlamıyorsun..
ecdebi memleketine düşmüş gibisin..
....
tırmandığım ip nerden çürümüştü
asitli gülümseyişine
ve sakalının kilisesine aralayamadığım çukurluklarına nasıl çarpmıştım..
klorlu su içimiş gibi
kirletilmiş gibi sanki tüm vücudum..
....
kenarları yaldızlı aynaya bakıyorum biraz
camdan kalçamın sallanması gibi
güzel bulmuyorum bu kez Madam Bovary i
....
bilmem kaç senesinin bilmem kaçıncı saatindeyim..
galiba..
elimi tutarsan düşeceğim
midem bulanacak
içimden kerpiçli evler inşa edeceğim
bir yağmurda dirilip..
bir yağmurda gebereceğim..
....
birden gece basıyor aklımı
bırakıyorum mahfeli
bacağımı kesip garsonun dilinden
dudağımdaki sokağı öğretiyorum yirmi dört yıldızlı bardağıma..
hesap garson..
cebimden sen çıkıyorsun
satıyorum gelmişini..
bir namussuz çaya..
..... gelip alıyor beni..
...
dişim çürüğünde trensiz bir ses
ebem kuşağı renklerin
kırık sakalların..
gaz lambasını söndürüyorum gözlerinin
dirseğimi yalıyorum en mümkünsüz halimle..
iki de bir özleyerek seni
seviyorum Madam Bovary i..
...
çuvaldızın ucunda
en usturupsuz şiirlerimle
akıyorum yeni adamların içlerine..
sen sadece sevmiyorsun şık meltemlerimi
yakışıksız kalır Madam
rüzgarın çarptığı kırık sakallarında..
...
üfleyince uçarım belki
eylülden eylüle
unutulduğumu daha bir anlayıp
başka türlü ayıp olurum
o güzel lokomotiflerinde..