Yağmurun yüreğindeki acıyı sağarak
rüzgar kan getiriyor hışırdayan sesinde
Antik bir şarkıya alkış tutuyor
tahrip edilmiş hayat
Kentin üç no.lu güney antresinde
nehrin ağzındaki yaraya tutunarak
kan kusuyor
barış resminde vurulan at
Siz derin uykudasınız
Gözlerinizin ferinde kurtçuklar
ateşliyor kesik damarların büyüsünü
Gemici feneri kafatasınız
belli belirsiz ışık veriyor uzağa küskün
Siz duymuyorsunuz çığlığı
Rüzgar dingin bir sesle fısıldıyor
nehirden getirip sokağa bıraktığı
'Fırat kenarında yüzen kayıklar
Anam ağlar yarim beni sayıklar' türküsünü
Sandallar son seferden elleri boş dönerek
ağrısını kuma bırakıyor
Hiç anlamıyorsunuz belli
suçunu kabul eden afatın
ceviz ağacına söylediklerini
Hemen yanıbaşınızda hergün
petrolün şehvetiyle sürüyor yangın
iğdiş edilmiş ormanın sesine sinerek
Acıtan yük dolduruyor meydanı
Çıplak ağaçların yüzüne sıçrayan kanı
öyküsüz kuşlar içiyor görmüyorsunuz
Ve zehir oluyor kuşların kursağında su
Gözleriniz yoksul gözleriniz kan çanağı
Halksınız ölmüyorsunuz
Değirmenle barışık rüzgarın uğultusu
buğdayın türküsünü dolamış diline
İçtiğiniz şarap yediğiniz ekmek kan
Her yeri kan tutmuş yattığınız döşek kan
Hissetmiyorsunuz aptal ıslatan sağanağı
Taş tanrıların savaşta yitirdiği sırsınız
Kasırganın habercisi kara gürültü
kapatmış kulaklarınızı sağırsınız
Duymuyorsunuz gölgelerin serin hüznünü
Suya düşmüş barışı karşılayan çiçek kan
Birazcık çevirseniz başınızı göreceksiniz
toprağa acı veren savaşı
Gözleriniz bakmaktan çatladığında anlayacaksınız belki
Rüzgarın hesapsız kanlı yakarışı
komşu ülkenin yüreğinden
söküp getirdiğini