'O yalnız karanlığa düşmüştür ayın gölgesi
düşmesine benzer kanın fesleğen yaprağına
sen ki çoğalıp akmalara yazılıdır saatin
gülün rengine yaraşır solgun, gülmesiz yanakların”
bir çocuk- sarılmış kaldırım taşlarına
kirden büyümüş topuklarında kararmış yaralarla
sormaz hiç ne için yaşadığını
kimi zaman sürünür gider telaşlı adımlarımıza
bir çocuk -sessizdir bilmez konuşmayı türkçenin heceleriyle
hüznü olmaz, gözyaşı çoktan gitmiştir o bebe bakışlarından
utanır giyinemez gülmeleri bir çocuk
hiç bir şey istemeden öylece kaldırım taşlarına
uzanır her yorulduğunda çoğalır mendilleri
gözleri kapkara, dudakları morarmış
adını bilmesek de olur bir çocuk
şu an ölse umursanmaz bir çocuk
sen şimdi dört duvar arasında
ranzayı, kapalı görüşleri öğrendin
sessiz kalmasın diye insanlığın onuru
sen şimdi dört duvar arasında
güller çoğaltırsın görülmüş mektuplarda
jiletli tellere her baktığımda
kanar gözbebeklerim
bilirim bitecektir elbet
suyun suya kavuşmasını bilirim
'sevmek bazen zorunlu bir uzaktır
sessiz kalma hakkıdır tutsakların
sakın düşme o dikenli patikalarda
tuzaktır hüzün – kanatır sessizlikler”
şimdi her kapı açıldığında
süngerin betona sürtünen sesi
seni bana getirir
biliyorum böyle olmayacak gelişin
bir sonbahar dökümünün ardından belki
göçmen kuşlar gibi geleceksin
gideceği yeri bilen kırlangıç edasıyla
belki kafa çekeceğiz bir akşamüstü
düşecek masamıza söylenmemiş ne varsa
dillenmemiş sevgileri bir bir doğurtacağız
otobüsler geçecek seyredeceğiz
insanlar geçecek seyredeceğiz
ay silinip gidecek seyredeceğiz
insanın insana zulmetmesine inat
direneceğiz-direneceğiz-direneceğiz.
her sabah yeni bir gülüşle penceremizde