HAYAT BİR GREVDİ SÜREKLİ KIRILAN
evrenin bütün kıygıları zenci bir tenin sırtında
patlayan kırbaç gibi balkıdıkça;
sustuk sustuğunuza benzer
biraz fazla sıkarak vücudun dişlilerini
tiner koklayan bir kuşun iki kanat arası uzadık
ağır yalnız ve en yukarıya kadar güvensiz
"kendini anlatmalıdır herkes"
gülümseyişinin rengini kan gülü
anlatacak neyimiz kaldı
söyleyecek kimimiz uzak ve yakın
tuttuk sonu geldi
kavradıkça gelişen kaslarıyla ayrılığın
temmuz uzak solgun bir çocuğun eylülü içerdeydi
şehirler bitirmiştik
yürüyorduk en uzağına zayıf köylerin
safran ve katran aynıydı; dilimizle bilmiştik
büyüyorduk tapınağa doğru: kanayan toprağa
bilinir ki ortadoğu şehrinde
kolayına çıkmaz sokağın en sevileni ölüyse
beyaz bir kolanmışçasına yağar günün bütün yağmurları
giden su kalan toprak olur
turunç kapta açlık gibi kalın örgüsüyle tıkırdar zaman
manastır gülistanında kanayan sabır taşı
kahır köpürmesi çark inlemesi
şafak söker gece diker diye bütün sökükleri
işte öyle sevdim
bağlanacak biri kurulacak sevgi kalmasın
barınaksız son güzellik de utancın kamçısıyla
yaralansın için ışık söndü kör kaldık
yine de mersinler sardı bütün çocuklarımızı
prusya mavisi gök ender rastlanan bir sevgiyle sızdı
ne yazık nefretle uyanmak ve bir o kadar seninle hür
mum ölür aşk kalır şarkı söyleyen cüssesiyle
kaplar beni küçük dudakların
göğsünde yükselir en güzel devrim şiiri
sustuk sustukları gibi
şehir bitti köy kaldık yitik bir savın hâlâ ılık teninde
taşla
tortuyla
ve mızrakla sakat bırakılmış bir ütopyanın
son sözleriydik: hayat bir grevdi sürekli kırılan
birer grevdi gözlerin