Şeffaf kapılardı son pişmanlık ertesinde
Ne zaman cana yakın bir yerde konaklasak
Bizden uzaklaşan gölgelerimizdi
Bakılır sevilir asla bağışlanmazdı
Oyuna kural arayanlar
Çinileri sökülmüş, vakur, yetim saraylar
Mavisini arardı senin göğeren göğsünde
Ve bir baş ayrı düşerdi senin göğsünden
Köprünün öteki ucuydu, tanrının öteki varisi
Senin göğsünse hep ruh tarafında
Yani iki mıknatıs artıya artı
Kucaklaştıkça aşkı uzağa atardı
Öyleydi
Bende tökezleyip düşerken manastır sakinleri
Tövbe kelimesinden masumiyet doğururdu perilerin
Benden ayıklardılar kuraklığı
Köklerime sarnıç indirip senin adını su koyardılar
Kışın mahzun, kalbimi örselerdi eski ahitlerim
O zaman koşar gelirdi
Nehre katılan yeni su yollarınca şen
Pırlanta mesih, elinde yeni ahit
Koşar gelirdi
Bir kırlangıç bir kandil bir keşiş
Dudağımda erirdi
Bacaklarda başlardı karnaval tapınağa inat
Gövdeyi alevleyen geometri
Genişleyen damarlar arsız ve müstehzi
Bozardı nazar orucumu, renk perhizimi
Böyleydi
Selamı gelmezdi hiç şarabın
Ekmeğim kururdu, şarapsız başlayamazdı ayin
Bir havarimiz eksik olsundu
Ama bir meryemimiz dövülmüş gibi
Çanlarımız kırılmış gibi
Şarap olmadan, göğe şarkılar taşıyan bir tekne
Olmadan sen olmadan
Başlamazdı ki ayin
Böyleyken gece hayvanlarına bağışlardım koynumu
Gece tezgâh açınca yıldız pazarına
Dinimi şeytana bahşiş diye bırakırdım
Seni manastırda bir ben ağlardım