yukarıdan aşağı baktığında ne görürsün
aşağıdan yukarı baktığında
kendinde?
büyümsediklerinin, küçümsediklerinin gerçek özetinde
sadece bir emlek cürümünü''! ! ...
işler iyi gittiğinde başarı senindir değil mi
kötü gittiğinde ise..
kavanoz dipli dünya'dır sorumlu..
oysa kavanoz, şişe dibi gözlüklü, şaşı olan olan dünya değildir.. nereye bakarsan bak; gördüğün, görmek istediğim ben'imdir ve sen, ve her kimsen… o, ne büyütür, ne de küçültür. milyarlarca yılın yükünü taşıyan ev sahibidir sadece; varlığından sorumlu olan değil! ama sanırsın ki dünya senin için var olmuştur! ! işin kötüsü, yaptıklarının şövalyesi sensindir; yapamadıklarının günahkar keçisi ise mavi bilye..
olmayan dibinin göremediklerindeki sıkıntının adresidir o yüzden yüklediklerindeki zalım dünya; tıpkı ‘'felek'' gibi :)
bir o denli kolay, bir o denli zor olanı yapıyorum şimdilerde…sana yazıyorum! ! aklıma takılmayan, ama, paylaşmak istediğim soru gibi olanlarımda.. sorgulamak için değil ne seni, ne beni.. belki de kendimle konuşuyorum bir yandan..
anla işte…
uzakları yakın kılan nedir sence
yakını uzaklaştıran
boş ayakkabılara sığdırdığın ayakların mı yakındır başına
düşüncelerinden habersiz gezdirdiğin tabanların mı
yanındayken bile hissedemediğin ‘güya sevdiklerin'in yanı başı mı
çok başınayken mutlu olduğun & mutlu olduğunu sandığın;
bir başınayken ‘'kendine bile katlanamadığın ‘' anların mı
soğuk ne denli üşütür seni; sıcak ne denli yakar
için sımsıcacıkken soğuktan; buz gibiyken sıcaktan etkilenir misin
var mıdır böyle babayiğitlerin; sıcacıkken buz kestiren,
buz gibiyken sımsıcak olduran..ların
benden uzak beni ne denli yaşayabilir, yaşadığını sanabilirsin
pöhh…
yanı başında olsam, bana ne kadar katlanabilirsin
sessizlik ürpertir mi
yoksa
bir başınalığın kimi anları keyiflerin en büyülü olanı mıdır sen için
benim gibi çok soru soranın olur mu, okur, dinler misin
soru soranın sustuğunda, içtenlikle konuşur,yazar, söyler misin
inceliğin zarif çizgisinde gezinebilir,
kabalığın köşelerinde dolaşabilir misin
bir başına,
iki başına?
sigara tüttürmek, içki içmek, sevdalanmak, bağlanmak, bağlanılmak, bile bile kazık yemek, en karamsar anında bile başkalarını düşünebilmek, tanrıya inanmak, mantık kurmak, kurduğun mantığı kimi zaman oluruna bırakmak, cebinde kalan son kuruşu bölüşmek, öpüşmek, sevişmek falan filan.. gibi. insan onurunu acaip zedeleyen zararlı (!) alışkanlıkların, vazgeçemediğin ‘'insansı'' huyların var mı
sevgiye aç,
çılgınlar gibi kuyruğunu sallayarak sana muhtaç koşan
bir sokak köpeğini
mesela
deliler gibi sevebilir misin
şimdi, burada olsan, dinlediğim ‘'tango evora'' da, bir diğerimizi görmeksizin ben gibi gözlerini kapatabilir, kapalı gözlerinde
seni tattığım gibi
beni yaşayabilir misin
durduk yerde,
hiç sebep yokken,
hiçbir şeye bağlı olmaksızın,
kalmaksızın,
beklentisiz;
sadece iki insancasına
‘'etten,kemikten uzak! ‘zahmet edip mesela bana,
veya hiç tanımadığın birine …
satırlar yazabilir,
yazılanları okuyabilir misin
yaşanan güzellikler
güzel kalsın adına
onca yılın çabasını, emeğini
bir çırpıda silip
hayata sıfır – eksilerden
yine yeniden
başlayabilir misin
yaktığın gemilere el sallayabilir,
olmayan teknelerini
pruva, mayna, vira
denizlere salabilir misin
hepsi…ama hepsi…
ben'le başlar. ve sen'le.
pırıl pırıl bakış
içten gülüş
sımsıkı sıkılan el
güvenilen akıl
yola çıkılan yürek
yastığa konan baş
………….
sonuçta; çok kişiyi tanırız, ve tanıyacağız da; ama, elde kalanlar bir elin parmaklarının sayısı kadardır; veee…o kadarı olmalı, kalmalı da…
olduğumuz, olabildiğimiz, olamadığımız; belki de artık hiiiç olmayacağımız süreçte kazanabileceğimiz
bir elin ‘' birkaç parmağı kadar değerli
‘' olası'' arkadaş – dostlara'...... sevgiler…
Ali, 2005
.