Apostol`la Dört Yüz Seksen Birinci Sayfaya Ek
1&:
Yani zamanın bergman şahı,
Yüreğimizde harlayan hissimiz yansımaz çevremize,
Ve ne renk olursa olsun maviye çalar ödünç sevmeler,
Aşkın taç yaprakları ise,
Her sonda mutlaka makul ve umutlu çıkar.
Ya da öyle umarlar ki sedefkar yazıcılar,
Açılsın gazellerin yasaklı lüleleri,
Çağıl çağıl sesleri,
Kırk göz köprülerde görünsün,
Duyulsun kırk konak ıraklarda...
4&:
Ve ey aşk ve şiir sever yamyam ehli...
İşte böyle bir hikayettir ki benimkisi aşkın hayal:
Kırk göz köprüler görülüyordu. Duyuluyordu kırk konak ıraklarda kırk yıl savaşları... Son şiirin, son iki mısraını seslendiriyordum. Genç bir Etrüsk, ikinci seslenmemi beklemeden koşarak iniyordu İtalya'nın bulunduğu ökçeden. Karamsar bir Kelt oğlunun yanakları ıpıslak oluyordu. Aşkelonlu pedegogun gözleri kızarıyor, hemen hemen akları görünmez oluyordu. Sibirya'daki karlı dağların hakeza. Bu da kim? Eyvah Tesla...
***
Ve ey şiir ve aşk sever antimanyetoğulları...
Kadehime doldurduğum hüznümün bulutlarından süzülenlerdi,
Kırk yıl savaşlarının ardından içtiğim kahrı.
Vallaha üzüntüyle içiyordum...
***
Kadehim bitiyordu şahım,
Yüreğimdeki şiir gölü kuruyor,
Ben bitiyordum içini yiyen bir çekirdek gibi,
Kalmıştım toprak altında,
Öyle ya,
Kıyamette canın ilkbaharı değil miydi?
Ne kalmıştı sunun şurasında mirzam,
Beklenen kozmik nisanın galaktik ilk haftasına.
"Lan barba ikiletme de doldur,'diye fısıldıyordum.
'Şıradan olsun itin ölümü, atın ölümü şeytan suyundan..."
Böyle diyordum ya, tek çıkar yoldu bu, yolun sonunda...
Ardından kevser içmeye ve varsağı yazmaya duruyordu.
Şiir burada tek ihanet ve cinayet teskiniyetiydi çünkü,
Bu kuruntularla avunuyordum...