Saat on'du sanırım ışıklar söndü
Yorulduğum bir andı kusurun gönlünü almaktan
Kalktım birkaç şiir yaktım.
Kurbağa şaşırmaz vurulunca yılan yanından
Şah damarımla birlikte seğirir mehtap
Üşütür kaftanımı kendi ayazım.
Eğe'de mevsimler turna vaktiydi
Sevgi sıratında kanlıydı tırnaklarım
Saat ondu sanırım söndü ışıklar
Nice sevgilerden de kızarıktı yanaklarım
Lanetler yağdırdım güne
Geçirdim tırnaklarımı gönlüme.
Zeytinin çiçeğe durma vaktiydi
Bir dostum dedi ki;
Rakıya boş ver, şarap iç
Dedim ki;
Ne kalır kokusuna sadık kaldığımız
Özen duvarından düşer son kerpiç
Kızıl saçlı çiçek solar kökünden
Nergisler kuytulukta kalır yalınız.
Ay ışığı denize vurma vaktiydi
Kestim hayat ağacının ikisini kökünden
Kumsal aynı kumsal, deniz aynı deniz
Dar gelir entarileri, şemsiyeleri eskimiş
Renk ahenk putinalar toprağında harap
Rakının da yerini alırsa şarap.
Hüzünlere saati kurma vaktiydi
Ayrılığın neşteri tene değince
İnler dağın sırrı kendi sesinde
Rengi kırık papatyalar umut uçurur
Kanatsız yar gün doğan ufukta
Beğonvil maviliğinde durur.
Postanın adrese varma vaktiydi
Bana ne ki; menekşenin morundan
Karanfil kanlı ölür kırmızısında
Harflerin azabına bölünür heceler
Aslan terbiyecisini kırbacıyla yer
Sendeler gecelerin karası, beyazını hırpalar
Bu kez gözlerin incisi içine akar.
Turunca çiçeği kokma vaktiydi
Kahveyi fincana sorma vaktiydi.