Beş kızın üstüne gelmiş ya dünyaya,
Armağan ailesine.
O sevinçle,
Hala horon tepmiş cami içerisinde.
Tövbe, tövbe...
El bebek gül bebek,
Altı hizmetçi etrafında,
Yediği önünde, yemediği arkasında.
Beşiği dillere destan,
Ulaşır dört yaşına.
Ve bu çocuk, henüz o yaşlarda
Başlar kuran okumaya,
Herkesi ağzı bir karış açık,
Nazar değmesin diye yaklaşırlar yanına,
Tükürürler suratına.
Altı yaşında gider okula bir yıl sonu,
Çoluk çocuk sahibi dördüncü sınıflarla yarışır,
Öğretmenlerin aklı karışır.
Bacak kadar bir çocuk, olmaz kocaman adamların yanında,
Sonunda ikinci sınıfa kaydederler onu.
Baba bir cami imamıdır,
Alır afacan oğlunu yanına,
Lakin Kur an okumak esastır,
Yırtılıp atılır okul kitapları,
Onlar yasaktır caminin kara sularında.
Yine de birinci gelir çocuk,
Köyler arasında, bilgi yarışmalarında.
Derken ilkokul biter,
Tek yol kuran kursudur.
Yedi öğretmen gelir babayı kandırmaya,
‘Ne olur Hocam, kesme bu çocuğun yolunu,
Bu çocak okur.Ne fayda. Çaresiz başlar hafızlık günleri,
Ezberlenir Kur an yaprak yaprak.
Babanın dediği olur
Ardından başlar Arapça dersleri,
Sarf idi, Nahif idi, Nur-ul Beyan idi,
Akaid çıkar aradan.
Ve sonunda tak der çocuğun canına,
Kaçar kuran kursundan.
Girer ortaokula.
Yıllar geçer, okul biter,
Girer tüm sınaclara,
Ya birinci ya ikinci, aşağısı kurtarmaz.
Müdür olur bizim oğlan,
Öğretmen olur olmaz.
Gün gelir sığmaz olur kabına
Üniversitede bulur kendini,
Yıllar su gibi akar,
Bu arada lisans üstü de yapar.
Derken, ortaya çıkar,
Çağın en gaddar İngilizce öğretmeni.
Lisydi, kolejdi yüksek okuldu derken
Harcar yirmibeş yılı sevgili çocuklara
Ayrılır emekliye
Kırkiki yaşındayken.
Yazar onsekiz kitap, döker beynini kağıtlara.
Bunca emek, bunca çaba,
Aldığı üç kuruş para.
Neresinden bakarsan bak bir terslik var bu işte.
Bundan sonra ne olacak acaba?
O bilinmiyor işte.