ah yaşamak
kavuşulmayan sevgili
ah ardından ağlanası...
gayri tüm yollardan uzak
bozkırlar ortasında
yıllar önce ölmüş
bir atın kafatası
beyninin boşluğunda inleyen rüzgar
bakışının boş yerinde hiçlik sarası
şimdi bu kör çukurlarda ne mazlum gözleri vardı
su başlarında durdu
söğütlere yaslandı
ateşlere nal vurdu
yağmurlarda ıslandı...
akar bu kör oyuklardan iki sonsuz ırmak gibi
gidilmemiş tüm yolların yaşanmamış macerası
terli akşam üstlerinde yarılıp geçilen al bulutlar
köpük köpüğe yıldız ürkütülen gecelerin karası
ölümü çiğneyerek toynak vurdu hayata
bir serüvencinin yürük atıydı o
iz bıraktı sevdalarda iz bıraktı kavgalarda
coşku kişnedi yıldız kişnedi
ayışığı kişnedi
aşk kişnedi kösnü kişnedi
sahipsiz kaldığı gün söndü gözlerinin çırası
ölüme yol vurdu derin yarası...
gök döktü kula rengini
yol çöktü
söğütler kesti fısıltısını
kırıldı suyun aynası
acı bu dağları kökünden söktü
ansızın bitti yol
bitti coşku
kuşku...
durdu
sanki yıldızlar tüy döküyordu
sahibi indi sırtından
kırılmış kılıcını karanlığa fırlattı
birkaç yıldız döküldü
dedi
ihanetler yedim
onca sevdadan
hadi git özgürsün
git ve kurtar beni
yurtsuz yollardan
ben kendimi yabanıl ıssızlara vurayım
ey yüreğim
yorgun atım
sonra kor tükürdü yere
ve tutuştu kuru otları hüznün
yürüdü gitti
malumdur sonrası
malumdur sonrası
eli sopalı adamlar
kaç yıl koştukları at arabası
ağır yükler
ve gözleri bağlı
dolap beygiri günleri
sinekler üşüştü yaralarına
kargalar gagaladı kanını
bir deri bir kemik
gayrı ne acı-ne sevinç
ne hüzün-ne de umut
umrunda bile olmadı
sonunda yürüyecek mecali bitti
alnının ortasından çekip vurdular
umrunda bile olmadı
bütün gök aktı son bakışına
yarısı bile dolmadı
orada ölmüştü o
çoktan ölmüştü
o suyun başında
o ayrılık akşamında
ayakta