söz düşe yetmez
ki aczi kalır söyledikçe
kan sızan kuytularında
sessizlik dillerin ötesini saklar derin sularında
evvel zaman üretir her soluk
yel susar
ırmağın kurur dem olur
yahut ölür
suların kabuk tutar susmaktan
yıldız düşse saplanır kalır suskunun betonuna
gece suları
gündüz suları
söz değil bozan büyüyü cılız acziyle
dem olur sükut ölür
ki bazan sabır denen soytarı
oyalarken acı sızar gizlice
ne suyu yeğindir beklemenin
ne baharı gür
çatılır da birbirine kaç umut
üzerine kurulur dünya
yapılır kan ter
yıkılır bir bir
yel uçurur penceresini
sel alır duvarını
hep viraneliklerden başlamak ne dehşet rezilcedir
nerede-ne yapılır diye bir şey yok
hayat bitmeyen bir acemiliktir
ne kadar oyalar ömrü bakışlardan
yüreklerde
düşlerden kalan kir
belki de kir değildir
ki toprağa saplanan bir hançerdir
küflenir beklemekten
umut ölür
tüy düşse içilmez suları
kelebeği uçamaz dokunsan
ah sevinç
hep genç ölür
onsuz öksüz kalır gözler
yürekler rezilce dağınık
dudaklar bir sevdanın tenha sahili
sevincin mecnunudur
gülüş ölür
düşlerin yıldızdan elleri vardı
ve yağmur yağmur kokuları
öpüşlerinden gece çatlardı
ay şaşırırdı sevişmelerinden
zamanın ve mekanın ötesindeydi vatanları
uçurumlar korkutmazdı onları
düşlerin masalsı gözleri vardı
ki ışıtırdı zındanları
körler görürdü onlar baktığı zaman
bir yaprak düştü
düş düştü
düş düşe düştü
düş-tü
düşleyeni öldürerek
düşler de ölür...
sokakların çocuğudur
boğulur evlerde
düşlerde yatar
umutlarda gezinir
yasakların dağlarında sokaklarında
hangi yüreği vatan bellese
yakar
ve ayartıp yollara vurur onu da
aşk ki
en eski serseri gezginidir yeryüzünün
yerleştiği yerde ölür