İnce sızılar halinde
Taa içimden usul usul bir sancı akıp gider
Kanlı yapraklar gibi hışımla geçti günler
Dün müydün sen...
Yoksa çok öncelerden bir gülüş müydün?
Şimdi hangi mevsimi kulaçlar dünya
Ve aldan mora çalan o masmavi gecede
Kocaman bir gül gibi öpüp kakladığım başın
Göğsüme bastırdığım ellerin gerçek değil miydi
Sen gerçek değil miydin
O ıssız adadaki yosunlu deniz fenerinin
Korkunç fırtınalarda tükenen en güzel düşü müydün
Şimdi yalan ve gerçek her şeyden
Geriye susmayan bir ah-u zar kaldı
Ve sanki çok eski bir gramafonda çalan
Kanayan bir uşşak-ı dil figâr kaldı...
Eskimiş bir sarıda döncnir durur saatler
Saniyeler bir ileri bir geri
Bir demet menekşe mi- bir hain öpücük müydü
Uçurumlar aşarak peşinden delice koştuğum sonsuz
Üzerime kilitlendi umudunun kapılan
Ve kırkıncı odaların sende kaldı anahtarı...
Anladım sonsuza dek tutsağım bu sancıya
Seni bir daha görmeme iznin yok-anladım
Ve deli rüzgarlarla sarı yapraklar uçup giderken ömrümüzden
Ahınla yanarım ben
küskünlüğüm kanar
sitemimi kusarım
Gecenin uğultusunda sesim kan seli
duyamazsın...
Ömrüm ki
Kapıları kilitli- perdeleri örtük- mumları söndürülmüş
Bilmediğin uzaklarda faili olduğun ömrüm
Yanar gider için için
tükenir
Sen bilemezsin
Oysa bu kahpe İstanbul' dan sormak isterdim
Senin adın ne?
-Belki adın da yalandı
Belki de hiç yoktun- tezgahlanmış bir düştün
Gerçeksen - yaşıyorsan bir yerlerde
Artık kapılarımı açma- kapalı kalsın camlarım
Anahtarını fırlat zindanımın bulunmazlıklara
Benim onurlu ömrümden kalan bir avuç kül
Sevdalara maya olur gün gelir
Sen göremezsin...
Gün olur unutulur giderim bu ince sızılarda
Ömrümden geriye kanayan coşkular kalır
Sararmış sayfalarda yırtılır gözyaşlarım
Ne yüreğimdeki hançer ne kanayan rüzgâr
Bensiz de çalmaya devam eder gramofonlar
Boşluğumda hazin bir uşşak-ı dil figâr kalır