Bir kentin kıyısındayım
Akşam
Kanlı bir gül saçlarımda
Bütün yüzlerde o bildik taşralık
Bir soluk öncesi ayrılık
Bir soluk sonrası karanlık
Yitik zamanların mültecisiyim
Gece firarlarının faili
Elim yüzüm tedirginlik
Bir adım gerisi deprem
Bir adım sonrası uçurum.,.
Alanlarımı tanklar çiğnedi
Kalabalıklar telaş içinde
Gülüşlerde polisler dolaşıyor
Bakışlarda zincir sesleri
Her evin karşısında bir muhbir oturuyor
Sevdalarda keynesçi ekonomi politika
Mübadele mübadele dostluklar
Arkadaşlık-markadaş! ık
Has- zeamet- timar
Hüzünler dileniyor eski gramofonlarda
Şehitliklerde içki meclisleri
Meclislerde muhterem cemaat-i kiram
Bir yanda genelevlere düşmek helâl
Bir yanda başını açmak haram...
Taşa kesti ağaçlar kale kale
Evler mahpus damı
Yıllardır yaşadığım bu kentte yabancıyım
Üstüme üstüme gelir karanlık
Bir aşksızlık ormanında yitiğim
Bıçaklar saplı sırtımda
Bıçakların sırtında yol almaktayım
Bir yanım muhbir sağnağı
Bir yanım zaptiye deryası
Kalsın sevdiceğim çok uzaklarda
Bu kenti terk ettiğimi asla bilmesin
Bilmediğim bir evde-yabancı bir sokakta
Saksılarını sulasın- içkisini yudumlasın
İçimde bir çatlak da ondan kalsın
Ve her kentten ayrılırken tazelenip kanasın
Ardımdan dostlukların iskelet parmakları
sallanır
Parmağımda kelebeklerden kalan ışıksı bir toz
Savrulur...
Gülüşler yırtılır peşim sıra
Nefretler akar
Bir çift hasret kandili gözlerim ıssızlarda
Bütün yol boylarında umuda yanar
Mülteci bir akşam- sürgün bir rüzgar
Bir adım öncesi taşra kentler
Bir adım sonrası taşra insanlar
Önüm sıra kovgunlara vatan olmuş sonsuzlar
Zaten bir ayrılık mültecisini
Ancak sürgünler anlar