tepeden tırnağa bulut kesilmiş gür
gümbür gümbür sonsuzu devinir içinde bin bir renk
akşamı giyinmiş tepelerin üzerinde alabildiğince derinsin
alabildiğince uzaksın
bir şeyler okurcasına dalgaların kitabından
gecenin laciverdinden dikilmiş yıldızlı eteklerin
oysa bütün yangın yerlerini bilirsin
hicran gibi bakarsın ey kadın
harabelerden geçtin
ot bitmez kıraçlardan
sen vurulmuş göçmen kuşun yoldaşı
mezarlıklar dolaştın
kaç kırılmış düşün düştüğü yerde
kan ağladın-ki seller bilir avazını
şimdi dalgın ve yaralı
ceylan gibi bakarsın ey kadın
akşamının son durağı tepelerde
özlenmeyecek kadar uzaksın
renkten renge bulutlar devinir içinde gür
hüznün ve sevincin dağları üzerinden
sonsuza uzanan bir yol gözlerin
derin ve pür
gökyüzünde vurulmuş kuş duygular yaşadın onca
yürek eli kolu kopuk
kaç öksüz kaldın ortada
gayri ne dağların yıkılır senin
ne yakılır ormanın
gece giyen duygulara
sultan gibi bakarsın ey kadın
suskunun dallarından
yek avaz gazeller dökülen hüzün
eteklerinin kokusunda
boşuna gül arayan serseri rüzgar
kadim bir tanrıça heykeli sanıp dudaklarında
sevda söylencelerinden öpüşler gezen akşam
ayaklarının dibinde öldüğü zaman
bakmakların yetmediği yüreğe
bilinmedik çağlayanlar dökülür
sırtında yıldızlı harmanisi gecenin
bilinmezden bilinmeze akarsın
orada sonsuzluğun son bekçisi gözlerin
ey kadın sen zaman gibi bakarsın