[A] >  [Adnan Durmaz Şiirleri] > Kurye Şiiri
Sponsored Links

Adnan Durmaz - Kurye

Eklendi:
Yeni Şiir Eklemek İçin Tıklayın Şiir Ekle      Hata DüzeltHata Düzelt
Kurye

Bin yıllar öncesinden bir kilim gibi
söylenmesi yasak acılar dokunmuş yüzü
kırçıl sakallarında kıvıldar durur
zaman böcekleridir güneş kırıntıları
İri ellerinde yas sessizliği
bir meşe seli gibi çağlar avuçlarında
direniş destanlarının ateş cevheri
Bütün yitirmelerden parmakları yorulmuş
sanki unutulmuşlukların kısır dalları...
Duyarak gökyüzünde dönmeyecek olanların sesini
söküldüğü toprağı okşarcasına
okşar- emektar kafesini
ve o zaman yıkılır- yüreğinin setleri
yüzündeki çizgisiz tek yeri gözlerinde
ürperir titrek bir kandil alevi gibi
yeşermeğe hazır dalın bedeni
hep böylesi anlarda yeniden cana gelir
ekin biçtikleri tarlanın sınırında
engereğin başını ezen babasının ayakları
dam dibinde anasının bit kıran tırnakları...

Yaslamış sırtını kedere
ulu gövdesinde kocca bir ülke zonklar
Sıhhiye pazarının bir kıyısında



tarihi yara yara gelmiş
eski bir isyancının heykeli
ve daha çok ileriye taşıyacağı yüzü
derin gizemlerin mahyası
yüzü hüzünler aynası...
ne ölüm-ne zulüm-ne rüzgar
durduramaz taşıdığı haberi
maviş çocuk gözleri bir çift deniz feneri
kanlı fırtınalarda yüzyıllara göz kırpar...
çökermiş sıhhiye pazarının yanına
ateş serüvencileri kuryesi
binlerce ceset taşır yaslı bağrında
ve yapışmış yüreğine binlerce gencecik göz
ağlamaz-kanar
iki oğul vermiş dalyan gibi
iki gürbüz can parçası
seksen öncesinde koca ihtiyar...

Aktı kendi dünyasında kör-sağır-dilsiz ırmak
sevinç-hüzün-telaş-karmaşa-yalnızlık
aktı kalabalık
o baktı uzak
ve yürüdü sancılar sakladığı derinlerine
uykular kırbaç artığı-umuda yargısız infaz-düşler çarmıhta
sirenler yüreğini göz göz sızlatır hala
sirenler ne zaman çalsa
iki dağ gibi oğul
oğul oğul kanar bağrında

o gün bu gün
kimi zaman küfesinde yasak yayınılar
kimi zaman bildiriler-haberler

taşıdı
yıllar önce mahpusta dinlediği
Kuvayı Milliye'deki Nazım'ın kağnılarını düşünerek
her gün pay ayırdı nafakasından
zındanlar dolusu çocuğuna
sonunu bilmediği yolcululara çıktı
tanımadığı insanlarla buluştu karanlıklarda

Hayır hüzün değildi şimdi yüzünde ışıyan bulut ayaklar altında linç edilmiş bir hüzün olur muydu
biliyordu
gülmeğe kapıları çoktan kapanmış yüzünde
gayri ağlayacak tek bir yer yoktu...


Doğruldu
kanayışını bastırıp derinlerine
Cebeci'ye doğru yola koyuldu...

Ansızın bakışları yıldız yıldız çoğaldı
yüzü yarık yarık bir göz tarlası
ve kendi yüreğine hançer saplarcasına
ta içinde kanadı köşedeki dilenci
kara-kirli dudaklarında mecalsiz kıpırtılar
bir şeyler fısıldıyor sağır kalabalığa
yüzü çoktan yıkılmış kerpiçten köhne bir ev
tüm sahipleri ölmüş
duldasız
düşsüz
artık açılan bir kapısı olmayacak
bir daha ışıklar yanmayacak penceresinde
boynunda o kahreden büküklük
sanki sonsuza dek doğrulmayacak
kirli mendilinde nikel bir para
bir vicdan rahatlatma fiyatı
taş olmuş bir damla göz yaşı tomurcuğu
dokunsan parçalanacak...

Eski bir zemheri esti bedeninden
teri buz kesti kurye'nin
geçti bir şimşek hızıyla gözlerinden
kanlı bir ezgi gibi kırk yıl öncesi
yoksulluktan kovgun düşüp umutlarla gelmişler
öğür olup omuzdaşlık etmişler
azmışlar karmaşasında koca kent ormanının
birbirini yitirmişler...
şimdi karşı köşede dilenen baht yoldaşı
kıtlığın-kıranın yıkamadığı
bileğini kimselerin bükemediği
el açmış da yalvarıyor türküsü-onur yarası
sökülüp yüreğinden kahredilmiş can parçası
bakışları yıldız yıldız çoğaldı
yüzü kasırgalı bir göz deryası
yine boğazına o yanardağ tıkandı
bağrındaki mezarlıkta yıldırımlar parçalandı
düştü sırtındaki ekmek teknesi
semeri yuvarlandı
geçti yara yara kalabalığı
sanki ardı sıra iki şahanı
kısır gök birden bire kıraç kıraç çatladı
ateş magmaları boşaldı yere
bedeninde depremsi bir titreme
dizlerinin bağı çözülüverdi
çökerdi
bağrı boydan boya yarıldı
savruldu yüreği kaldırımlara

ölecek bir yaralıyı kucaklarcasına
dilenciye sıkı sıkı sarıldı
ve yitik bir çocuk gibi bağıra bağıra
bütün köprüleri setleri yıka yıka
isyanları kan köpürdü-çağladı
bir zaman kuryesi ağladı...

ve aktı kalabalık başıboş karmaşasında
kör-sağır-dilsiz bir ırmak gibi sürüklenerek
Acı&suların söndüremediği ateşti
kirli mendilin üzerindeki para
yanan bir kentin akşamında
sönen güneşti...
© 2003-2024 www.alternatifim.com/ Her Hakkı Saklıdır.