bir posa gibi bırakıp geride
bir leşin pörsümüş barsakları gibi
bırakıp caddeleri sokakları
bir kentten ayrılmak
bakır çalığı bir tadla ağzında
alıp iki yanına nadaslanmış tarlaları
asfalt
hercai bulutlar darmadağın
dumanlar arasında apartman hayaletleri
suskun
kabullenilmiş yaşamların yanından
akıp gitmek
yalnızlığın çamurları içinde
atılmış bir pabuç teki
gibi bırakmak bir kenti
hangi kente varsa yolun
birbirine benzer sokakları
yalnızlık dolaşır caddelerinde
kendini oyalayarak boş telaşlarda
aşksızlık bakan gözleri
ucu kırık gülümseyişleriyle
bıkkınlık... yırtık giysileriyle
ve ertelenmiş düşler
ve çevreler sokakları
tavsamış evliliklerin kafesleri
yeni başlayan sevdalar yeşerir
her mevsim nereye gitsen
kimisi açmadan solar
ilk bakışın kıyısında
ölüm gibi gölge gibi ayrılık
sürer aşkların izini
bir şeyler bulaşır ruhuna
hangi yolda yürüsen
hangi insandan geçsen
birine saati sorsan
yüzündeki patikaya bakarsın
nereye gider
sokakta öpüşen sevgililer
sularına yansır
her kentin kişiliği
başka bir iz bırakır duvarlarında
sonunda dolar vakit
sürgünsün
seni çeker seni
hadi
yalnızlığın omzuna bırak ellerini
bahtına kovgunluk düşmüş bir kere
kendini almayı unutma sakın
yine de bir şeyler kalır bu kentin anısında
geldiğin zaman varsın
gittiğin zaman yok
ölsen
kim bilir
yokluğunu
ve her kent
bir yolunu bulup
tükürür seni