bakışım sonsuz bir tan sökümüydü
bombalanmış coşkuları bilmeden önce
yürürken kaldırımlar çiçek açardı
ayak izlerime kan dolmadan önce
insanlar gülüşümü güneş sanırdı
keder bulutları silmeden önce
zulümler ansızdan geldi küçüğüm
göğü ziftle kapladılar
yeri tuzakla-
suyun aynası çatladı
kan karıştı şarkısına
kuşlarımız bombalandı bahar dallarında
kuşlarımız
milyonlarca
sanki ayak değildi
çelik postallarının içinde yere basan
ve metal ellerinin devamıydı silahları
yürekleri yoktu sanki
anaları yoktu yollarına bakan
ne bir sevgilileri
ne damarlarında kan
ne de sesleri insan...
sevda yağmaladılar
kan içtiler
zulüm kaleleri
zından diktiler
köşe başlarında korku nöbette
ve tren raylarında katloldu zaman
oysa ürperir ihtişamla
süt mavi karanlıkta
yıldızlar küçüğüm
tıpkı gözlerin gibi
zulmün gücü yetmese de bülbülün türküsüne
katledilmiş insanlar bakamaz gökyüzüne...
anaların ninnisini yaktılar
aşıkların düşlerini vay
yüreklerin kapıları kapandı
ışıklar korku yandı
unutuldu gecede bir başına ay
derler ki
-o iyi insanlar
o güzel atlara
binip gitti...
gencecik cesetler yatar yüreklerinde
yürekleri ki yaralı
tek sığınaklarıdır
ve tek silahları
cehennem alanlarından kalan
şarkılarını toplamışlar
ve yalnızlık oturur terkilerinde
derler ki
o iyi insanların
başka yerlerde her biri
bir büyük şarkının kıyısında yaşarlar
dilleri rüzgârın dilinden
kaşları çatılmış silahlar gibi
bir sevda bekler gibi tetikte yürekleri
derler ki
insanlığın yarasıdır yaramız
haksızlığa uğrayanın öz kardeşiyiz
okulda-sokakta-fabrikada tarlada
özgürlük kuşlar gibi şakımadıkça
ahd ettik
ölmeyeceğiz
senin gülüşlerin gibi
çiçekler açmadıkça dünya
mutlu olmaya yetmez küçüğüm
sevgiler bizim için
umutlar bekleyecek
dağlar denizler kadar
ve kelle vereceğiz
eksilmesin diye coşkular
çalınmasın diye
avuçlarımızdan rüzgâr...