sabahın tayına başkası binsin
ben kirpiklerine dökülen ayışığına vurgunum
acım ki
on bin yıldır yazgısı değişmeyen
bozkır köyleri gibidir
yüreğim binyıllarca çiğnenmiş at toynaklarında
susuşum bundan deli
duruşum bundan ağıt
gülüşüm meşe seli
atsız
pusatsız
yağmursuz
yarık yarık yarılmayı öğreneli çok oldu
şüphesiz
aşka tapan
bir günahkarım
yüreğimin yanıldığı çok oldu
duruşumun dışındaki nasır
bakışımdaki sis
gülüşümdeki zehir
gözlerinde erir
susuşlarla konuşmayı öğreneli çok oldu
sabahın ipek tülü
düşerken düşlerine
nedir ki sevdiğim uzak dediğin
işte binyıllar önümüzde serildi
yalnızca aşıklar bilinir
bilinmezken onların katledildiği kentler
ve onlar içindir cümle türküler
yeniden doğarlar her yeni aşkta
zorbalardan korkmamayı öğreneli çok oldu
nedir ki sevdiğim uzak dediğin
bilirsin el ele-göz göze-yüz yüze
her anı aynı yerde soluyan
sayısız insan vardır
birbirine sonsuz uzak
nice insan
bir ömür birbirine zından
onca 'seni seviyorum'ların çoğu yalan
öğreneli çok oldu
bilirim ki can tadım
bir gün uyanırsam gözlerinin şafağına
ne özlemin biter ne ateşim azalır
kaç bin yıllık susuzluğum-kurağım
nasıl uslanır
miladım saçlarının esintisiyle başlar da bir sabah
senden öncesi yaşanmamış sayılır
ey iklimimin çiçeği ey
seni çöllerimde
bir vaha gibi büyütmeyi öğreneli çok oldu
sabahın tayına başkası binsin
ben
kirpiklerine dökülen
ayışığına vurgunum
sana seni birikti
kaç ömürlük vurgunluğum çok oldu
sevdiğim
sevdiğim
ılgam çiçeğim...