bilmezdim
can damarına değen hançeri
gülüşün
ansızın çölleşirdi
cümle baharları yıkılmış yıllar
bir koygun türkü keser
ağızsız dilsiz
gözbebeklerinde gölleşirdi
susardın
susuz toprakların umarsızlığıyla
dalgınlıklarının kıyısında
kırık bir ney
orada
kederden uluyan denizin karşısında
hançer işler gibi cana
beklenmedik bir anda ölmek gibi
deli sağnaklar gibi yaşandı her şey...
başka romanlardan çıkmış
buluşmuş bir uçurumun başında
iki hüzünlü aşıktık
akşam son derece akşamdı
saatlerce otururduk hüzün rıhtımlarında
saçların avuçlarımda rüzgardı
derin acılarda damıtılmış bakışın
ve kar çiçekleri gibi ipince ellerin vardı
öyle kalmış aklımda...
gittin
ki içimde
kanlı bir iz bıraktı seni götüren tren
kimsenin kaldırmadığı telefonlardan
bir daha gelmeyen mektuplardan
yüreği kan içinde bırakan
habis bir esrar kaldı
boşaldı buluştuğumuz bütün kıyılar
denizden çürüyen pervazlar kaldı
bitti artık çalınacak kapılar
gayrı çalmasın bizi bağlayan şarkılar
ve sözlere dökülmeyen
sancılar... sancılar... sancılar
belki de her şey düştü
gece mutedil dalgalı
bir hazin rüzgar kaldı