karanlıkta çınlayan kahkahaları
alabilesiye şuh
fevkalâde haşarı
birbirine düşerdi onun yüzünden
Ege'nin en namlı korsanları
dağlardan eşkıya indirir
midillili eleni
güneş sarısı saçları
sevdası insanı bitirir
sanki buz mavisi teni
ve bütün bunlara ağlıyor şimdi
yaşlı bir yosma gibi unutulmuş
eli kolu inmeli-mecal vermez ayağı-
kanar suskunluğuna derbeder
çengili meyhaneler sokağı...
hani o akşamlar
coşkuyla açardı yıldızlı perdesini
cıvıl cıvıl yosmalar
zil ve kadeh sesleri
havada
kadın
kumar
kavga kokusu
hani uzak adaların denizcileri
koç boynuzu bıyıklı zeybekler.
silinmiş esamisi
bir daha dönmez zamanda
kurumuş toz olmuş gülün yaprağı
terkedilmiş aşıkların gözleri kadar ıssız
zamandan habersiz boşuna bekler
çengili meyhaneler sokağı...
gülüşünden çıngılar saçılırdı geceye
çingeneler gül satardı-yalın ayaklı-güleç
gözlerinde zühre yıldızı yanardı
sazendeler meşk vurur
eleni göbek atardı
her gece mutlaka cıngar çıkardı
bir gecelik aşklardan
yıllarca kaçak gezer
hapis yatardı
adı dokuza çıkardı
intizar alırdı-umursamazdı
böylesine yıkılışı ah tutmasından
gayri tek söz söyleyemez dudağı
elbizli kirpikleri hüzne saplanmış
çengili meyhaneler sokağı...
iki parçaya böldüler
denize çıkan yanına barlar dizildi
kalanına gar sokağı dediler
şirketler-matbaalar-ve sair iş yerleri
başka gözlü adamlar ve kadınlar
yalnızca arada bir
eski ehl-i keyifler
geçip gider utanır gibi sessiz
yıkılır her soluk anlamsız bir boşluğa
sahipsiz mazilerin son durağı
ölür öldüğünden habersiz
çengili meyhaneler sokağı...-