Akşam oldu sarı bozkır bozlak bozlak kanadı
Mezar ıssızlığı çöktü göçük yüzlere
Biçilmiş göğ ekin bakışlarıyla
Birer gölgeydi kadınlar
Sevinç devşirirlerdi
Bebelerinin ilk umut mumu yanan gözlerinden
Deli bir hayaket gibi koştu yel bağırarak
Parçalanmış eteklerini savurarak
Bir tarih zuhur etti göğün yırtık yerinden
Alaca kuşlukta çekip gittiler
On beş kişiydiler
Onbeşindeydiler
Öküz gönü çarıklarıyla dağlar gibi basarlardı toprağa
Bir kaç nikel para kuşaklarında
Bir de yavukludan yadigâr
Kınalı saç dürülü işlemeli yağlıklar...
Bozkırı biçen dereyi geçemedi ihtiyarlar
Birer mezar taşı gibi kalakaldılar
Çile çiçeklenmiş sakallarına
Farimiş gözlerinden acı yaşlar boşandı
Korkularını susuşlarına saklayamadılar
Öpülen ellerine bir türlü bakamadılar
Birisi Yemen' den söz açtı- birisi Balkanlar' dan
Yeniden sızı verdi kocamış yaraları
Esirlik günlerini anımsadılar
Ufaldı karaltılar kil yeşili dağlarda
Kimisinin anası- kimisinin yâreni
Gitti onlarla ufkun ucuna kadar
Gözleri yabanıl atlar gibiydi
Ve kavi yürekleri kan içinde
Ölümcül bir afat oldu ayrılışları
Ve bir daha dönülmez kadar uzak
Kerpiçten evlerin el kadar camlarından
Çocuksu gözleriyle bakakaldı yavukluları
Acı yaşlarını saklayamadan siğim siğim ağlayarak..
On beş kişiydiler
Onbeşindeydiler
Bir daha dönmediler...