bir yaprağın düşüşü bin yıl sürüyor
elim yüzüm sonbahar
yıkılan düşleri deli yeller götürüyor
taşlaşan bir anı var suskunun
kör kuyu uykusuzluk
gece bir menzilsiz yol ki bitmiyor
sular sızım sızım içimde
delirmesine durgun
çatlarsa sabır taşı
akarsam
bir yara sel keser
bir dehşet hicran
bir magma isyan
bir koygun sancı akar akarsam...
bir sancı bin delirir
dağa taşa çarpa çarpa yüreğini
bir sancı bin delirir...
ve yıkılır
içimdeki tapınağın sağlam kalan son yeri
akarsam
bir daha dönmem
kahreden yatağıma...
kimse bilmez
suyun damarlarını
yaşadım ben
yüreğe oluk oluk dökülen ateşlerde
dal süren sancılar ülkesi bu bekleyiş
sancılar ki
döker sıvasını sevincin
uçurur gülüşün çatısını
sabrın da dağlanır dağları
acının da aşıldığı bir deli yer olmalı
gidersem
geri dönmem
varsın başka uçurumlar dursun yoluma
üzerime atılan dilenci giysileri
sabrıma vurulan bukağı
zaptedemez onurumu
değil mi ki bu kamaşma
açılır her mevsimden kanayarak
yüreğimin yıkık yerinde
kalırsın sen
ey göz bebeğim
onurumu kurban ettiğim
çirkef sokaklarında
ve seninle bakarım ben
bulduğum her güzelliğe
ülkesiz... bir sürgün gibi
yağmur sağnaklarıyla
bu yanık küllerimden akan menekşe
bu ateş kesilip de ruhumu yakan sabır
senin içinde
göz bebeğim
ağlama
akarım kan köpüklü
akarım yana yana
belki gelmez sesim yittiğim çölde
senin için öldüm aslında
ama sen ölmedim diye küfret
beni bağışlama...
oysa ne çok isterdim ki bilmeni
bilmeyeceksin
bu acılı ırmak
hep senden beslenip
hep sana yanacak
hep seni kanayacak ömrünce
bilme
ve bağışlama...
senden uzak tükenen bu ateşten yüreği
ama sevdalar mekanın olsun isterim
bu kalbimin son dileği...