Saat gece iki
Ateşe verilmiş haziran
Dili koparılmış cumartesi
Saatleri ökçelerle ezilmiş kent
Benim lanetim
Günahkar çocuğu Arşpel'in
Utancını saklamış gecelere
Kanayan akışımın tanığı gecelere
Şarkım
Orman yangınlarından arta kalan
Ateş çığlığı
Bir yel eser seni düşündüğümde
Bir sevda kuryesi soluğu serin
Savrulur küllerim kanar giderim...
Engerek ağusu değil yüreğimden gövdeme yayılan
Akrep ağusu değil
Acın senin-eldesizliğin dayanılmaz yokluğun
Birikir de ciğerimi parçalar
İçin için yanarım...
Yaşamı yemyeşil gülen yapraklar
Dökülmüş toprağa gazele dönmüş
Susmuş derin akışlı sularda çağlayan coşku
Yitirmiş sonsuzunu maviler
Yokluğuna ölüm demem
Acının dişleri geçmez ölüme
Sana giden yolları kan bürümüşse
Uçurumlar kesmişse bütün gelişlerini
Neye yarar aşktır demek yaşamanın anlamı
Saat gece iki buçuk
Şimdi umutsuzluğun dünyanın tüm çölleri
Yüreğim yokluğunun kum saati zamanda
Ve her kum tanesi eldesizliğin
Boşluğunda çırpınan sözcükler neye yarar
Karanlıkta uyuyan acımın tanığı kent
Varsın yıkılsın utancından...
Kavgalar yaşadım-nice kavgalar
Demiri hamur eden ateşleri dağladım
Akkor oldu yüreğim ayrılığın örsünde
Dudağımda yalanlanan türküler yarım kaldı
Yarım kaldı yaşadığım onca kent
Katliam alanlarında kurbanlık koyun gibi
Vurulan arkadaşların acısına dayandım
Kanla yarım kalmış sevdalardan sonra
Bilek damarlarımı kesecek kadar
Korkak biri değilim...
Kanlı bir çeteleye dönse de yürek
Çekmedim fitilini coşkusuz, kavgalarda
Fırtınasız sevdalara hiç inancım olmadı
Ondandır yangınlarda aradım seni ateş kuşu
Seni okyanus kasırgalarında
Ve bulduğum zaman kanlar içinde
Yaralı bir kayıktın çırpınan dalgalarda
Umut umut türküler yoldaş ettim yalnızlığına
Ve yeniden doğmanın ömre bedelligini
Tam yaşıyoruz derken
Yarım kaldı dudağımda öpüşün
Ellerin yarım kaldı avuçlarımda...
Güneşin türküsünü karaya boyadılar
Yüce dağın sümbülünü yoldular
Zulüm dendi adına
Yağan kar-buz tutan su
Gün gelir de erir gider sel olur
Yüreğe çarpan buz dağları
Erimek bilmez
Bu da zulüm değil mi...
Coşkulara vatan olan bir yürek
Nasıl dağı kesilir acının
Küllenmeyen ateşlerin cehennmeden geldiğini
Kim inkâr edebilir! .
Ey sert kayanın bağrına
Zamanı çizen rüzgâr
Türküm
Yanmış ormanlardan kalan
Küllerin çığlığı
Savur sevdamı kanatlarınla ona
Yaralarına bassın beni
Ateşimle acısını dağlasın
Ve ona sevdamı anlatsın acı çığlığım
Anlasın sevdiğim
Hep onu sevdiğimi
Ve artık ağlamasın
Ve artık ağlamasın...