Arif Bey geldi de bağlar karıldı
Deli deli akan sular duruldu
Arif Bey türküsüne ait, Bayat ilçesinden derlenmiş iki dize.
Yol kıyısında çürümüş at kemikleri
Çürümüş bir suskunun üstünde gerili gök
kişiliksiz bir mavi
Köyler terkedilmiş gibi & can- cin yok
Yoksul mezarlıklar yol kıyısında
taşları esamesiz sarı birer diş gibi
Toprak tepeden tırnağa çopur
Tepeler tıknaz- bodur
Kıpırtısız bir yol & silinmiş gibi
Bin yıldır hiç kimse geçmemiş gibi
Ve küstahça oturan zaman
kulak kesildi & ösürgelendi
Kişiliksiz maviliğe akşam yürüdü
Ve arkasından gece
Kuva-i Milliye'den yana kavi
Ufuktan beriye bir kara yaylı
tırıs halinde
O zamanın çocukları bugün anlatırlar ki
Çanlarına çaput sarılmış
duyulmaz kara yaylının sesi
Üzerinde şimşek gözlü bir deli
Yarbay Arif Bey ve avanesi
Derler ki
kitaplar yazmadı bunları daha
yazsa ne çıkar
Arif Bey'in yüreğini
anlatamazlar
Ki bir gün Mustafa Kemal
Toplamış başına böylesi delileri
Her birini bir diyara göndermiş
Gelsin hele kurtuluş
Kiminiz Cumhurreis
Kiminiz başbakan demiş
Bu bir söylentidir elbet de yalan
Ama budur hikaye
Arif Bey'in dolaştığı yerlerde anlatılan
Kitaplarda söylenir ki:
Arif Bey l875'de Harput'ta doğdu. Binbaşı Osman Bey'in oğludur. l895'de harp oklunu bitirdi. Sicil numarası 1311-C-piyade 27. Balkan Harbinde 32. Alay, l. Tabur komutanı olarak görev yaptı. Birinci Dünya Savaşında, 12. Alay komutanı olarak Çanakkale'de Arıburnu'nun sol cenahında görev yaptı. Daha sonra 12. Alayla Diyarbakır ve Bitlis'de bulundu. Yarbay rütbesiyle İzmir Merkez Komutanlığına tayin edildi.*
* İplikçioğlu, Niyazi, Milli Mücadelenin Meçhul Kahramanlarından Yrb. Bayatlı Arif Bey ve ölümü,
3. Afyonkarahisar Araştırmaları Sempozyum Bildirileri.sf. 9l
Diyarbekir tireninde
Yollar bitmiyor
Gecelere giriyor külüstür vagonlar
tünellerden geçiyor
Loş bir kompartımanda
Müthiş zamanların kokusu
Birisi
'Mavi gözleri çakmak çakmak'
General Mustafa Kemal
Diğeri
Yarbay Arif
Gözleri eladan karaya doğru
Deli ateşler tutuşuyor
Yarbay Arif'in yüreğinde
Şimşekten yontulmuş sözler söylüyor
Mustafa Kemal
Yangınlar çıkarır yürekte
Umutlar dokunur
rayların üzerinde
Diyarbekir tireninde
Ve bir köşede kıpırtısız
Yüzü mum gibi hüzünlü
Loş lambanın ışığında
Uzun parmakları ıssız
Kuzguni saçları dökülmüş
omzuna kelep kelep
Dal gibi genç bir kadın
Diyarbekir ovasında
bir tarlada bir bakışta vurulmuş
Arif Bey'in ikinci hatunu Zeynep
Kara tren gidiyor yüce dağlar devirip
Yüreğini biler gibi
Binbir beladan çıkmış
Yarbay Arif'in
Kitaplarda söylenir ki;
Yunanlılardan İzmir'e çıkışında ilk direnişi başlatan O'dur. İzmir 'den tek başına Bursa'ya kaçtı Yanında birkaç subay ve er olduğu halde, kıyafetini de değiştirerek, Seyitgazi'ye geldi. Arif Bey bu yörede bir taraftan milli bilinci uyandırmaya çalışırken, bir taraftan asker toplamağa başladı.*
Kitaplarda söylenir ki; Eskişehir Ahz-ı Asker kaleminden mevrut 23 Haziran 335 (1919) tarih ve 506 numaralı şifreli telgraf özeti:
I Kor Ahz-ı Asker kalemi Riyasetine
Refakatinde 8 piyade neferiyle tek atlı iki yaylı arabası bulunduğu halde Seyit Gazi'ye muvasalat eden piyade kaymakamlarından Arif Bey, Binbaşı Abdullah, İstihkam Yüzbaşısı Nurettin ve meçhul bir topçu teğmeni, dolaştıkları mıntıkalardan asker topladıkları, İzmir'i kurtarmağa gidecekleri ve Yunanlılardan intikam almak fikriyle mah-ı hali 21 Cumartesi günü ezani saatle Seyyit Gazi'ye geldikleri hükümeti mahalliye tarafından Eskişehir mutasarrıflığından alınan istihzanda derdestleri emir alındığında mahalli jandarma komutanlığı 3 defa teslim olmaları teklifine ademi inkiyatda bulundukları tarafeynden olunan müsademede bir nefer meyyiten (ölü olarak) Binbaşı Abdullah Efendi ve bir nefer de hayyen (sağ olarak) elde edilerek Eskişehir mutasarrıflığına teslim edildikleri.. Arif Bey bu badireden kurtulduktan sonra...
* İplikçioğlu,Niyazi (a.g.y)
** Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, 39.sayı, 939 no'lu belge.(aktaran,N.İplikçioğlu-agy-)
İşte böyle kaçılmış Seyitgazi müsademesinden
Osmanlı zaptiyesi
bir hayli at koşturmuş peşlerinden
Üstlerine yaylım ateş etmişler
Vurulmuş yaylıdan bir kuvacı er
kalmış yolun ortasında
Eskiler ekmeğe el basıp söyler
Sonradan satırla doğramış
tetik çeken parmağını
Arif Bey'in askerini vuran asker
Arif Bey düşünür & yüzü çığsilah
Aziziye toprağında ne olmuş görek
Bayat yaylasına karargâh kurak
Afyon'da paşalar neylemiş sorak
Soğukkuyu Köy'ünden Kara Ahmet
Ekizceli Bekir Çavuş - Seydi Çavuş
Suvermez'den Üseyin - Bayat'tan Püsküllü
Tatar Hasan & Abiloğlu
Ayı Veli - Aşık Halil
Genlik'li Maşta ile Osman Onbaşı
Kayılı Hasan Çavuş
Bir de Gımık Bekir vardı Çukur Kuyu'dan
Aziziye'den Tahir Efe - İbici
Gömü'den İzci ve ötekileri
Kim bilir sağ döndü hangileri
Hey gidi Balkanlar
Hey gidi Çanakkale
ahd olsun size
Arkamızda mezarı taşsız kalan
Binlerce şehidin kemikleri & size and olsun
Çapulcuya sorgu- sual sormadan
Döneklere hiç mahkeme kurmadan
Halkı soyanları konuşturmadan
Alalım kellesini tavuk başı koparır gibi
Böcek çiğnercesine ezelim cesedini
Kalanlar bize yeter
Kalanlara alem-i şan olsun
Sür atları Seyis Vahit
Varalım hayır olsun..
Arif Bey dediğin kan içer kanmaz
Düğmeni açık unutsan yatırır falakaya
Dedi içinden içinden
Tabaklar'lı Kara Vahit
Vurdu kamçıyı atlara
Kaçsan kaçamazsın Azrail gibi
Yer yarılsa yere girsen
bulun izini
Öldürse kurtulursun
Öldürmez oyar gözünü
Yarbay Deli Arif derler
şakası yoktur
Vurdu kamçıyı atlara
Tabaklar'lı Kara Vahit
Balkan Harbi geçti gözlerinin önünden
Ve sonra Çanakkale- Arıburnu
Kan ve yangın cehennemi
Şimdi & binlerce asker firarisi
Bütün dağlarında Anadolu'nun
Satılmış bir devletin dağılmış ordusundan
Açlığın ve bitin yağmasından
geriye iskelet kalan
Gecede köyler geçildi insansız
Arif Bey uyumaz
yüzü depremler içinde
Yer gök düşman içinde
Hainler ne kadar çok
Çete kuracak bozkırdan
Başka yolu yok
Sahi bir de Kar' Üseyin var idi
Karacalar Köyünde efelik yapar idi
Arif Bey bir aralık geçmişti de buradan
Duymuştu da namını
Gidip bulmuştu karargâhını
Tevatür davar kesilmiş
Kan ve ölüm günlerinde yenilip içilmişti
Düşündü Arif Bey
Hüseyin biraz ayardı
O kel kardeşiyse kurnaz
Madem ki çete kurdunuz
Ayırın haklıyı haksızdan
Devlet kendi canının derdine düşmüş
sağlayın buralarda asayişi
Soygunculuk çapulculuk olursa
Bir gün mutlaka gelirim
Gidin sorun nasıl adam
Deli Arif'i demişti
Aradan zaman aktı
Bir de aklında kalan
sis rengi rakı
ve kuzu gözlemenin tadı
Düşündü Seyis Vahit
Dedi ki
Yarbayım meramım vardır
Eveleyip geveleme - kısa kes- denk yükle
Söyle len nedir derdin...
Körpe gelin koymuş idim ardımda
Şimdi bilmem kimim kaldı yurdumda
Kısmet yolumuzu sılaya vurdu
Birkaç günlük izin verirseniz bana
Düşündü Arif Bey
Sustu
çıkardı tabakasını
bir tütün sardı
Tabaklar' lı Kara Vahit
Nice yangınlar yaşadık
Bir türkü çığır bakalım
Olsun açlığımıza katık
Bu yel Emir Dağları'nın yeli
kokusunu bildin mi
Bir türkü söyle ki yanık efkârdan
Ölüm var- ayrılık var
Belki de bir daha esmez bu dağlar
yarına çıkmamak var
Bir güzele yanar oldum özümden
Kendim ladim oldum kendi sözümden
İk'ellerim gitmez oldu gözümden
Hala gitmektedir dem dem üstüne
Bu dünyada vefa gitti naz kaldı
Yandı ciğer kebap oldu köz kaldı
Bu dünyada ocakzade az kaldı
Halâ gitmektedir dem dem üstüne
Tabaklar'lı kara Vahit
Avaz etti karanlıkta sesi dağları dağladı
Gevşedi de Arif Bey'in demir yüreği hamur oldu
Nedenini kimsecikler bilmedi
İçin için hıçkırarak ağladı
Ağaç ayaklı gaziler doğruldu yerlerinden
çocuklar ve kadınlar çevreledi yaylıyı
Ali oğlu Mıstafa babam olur bilin mi
İlebeç oğlu Seydi dayımdır tanır mısın
Halil oğlu Iramazan kocamdır gördünüz mü
Hoş geldiniz konuklar
Cephede ne var- ne yok
Burada işler bozuk
Kıtlık çalar - yokluk oynar
Telef çok
Atladı yaylıdan Yarbay Arif Bey
Koca bir dağ gibi dikildi
Baktı
sıska
sefil
perişan kalabalığa
Derler ki
Tevatür olmasın
boyu üç metre filan gibi
Tıpkı bir yanardağ gibi kükredi
Kesin lan başıbozuklar
Biz ne asker kaçağıyız
bazılarınız gibi
Ne de haberci- tatar
İvedi su dökün atlarımıza
Açız & ekmek getirin
Altımıza hasır serin
dinlenek
Ki ondan sonradır ki
vardır elbet bizim de bir lafımız
Diyek...
Korku ile kalakaldı suratlar
Sesler kesildi
Maden kovalardan sular boşaldı
ardıçtan hatıllara
Atlar süzdüre süzdüre içti
Doru olanı tınsırdı
Kır olanı kaşandı
Ve ancak tanıdı anası Vahit'i
Kuzum - dedi
Meledi kuzular gibi
Sarıldı...
Haşhaşlı katmer ve oymaç yediler
Sonra Arif Bey konuştu
mavzer patlarcasına
Benim adım Yarbay Arif
Deli Arif derler lakabıma
Kuva-i Milliye ordusundanım
Esasen Bayat'tanım
Cellat olmaya geldim
İngilize- Fransıza- Yunana
Azrail tayin oldum asker kaçaklarına
çapulcuya- eşkıyaya
Eli silah tutanlar bana katılacak
Katılamayan peyderpey asılacak
Çünkü cümle memleket işgal altına.
Herkes bunu böyle bilsin
Kara Vahit
şimdi sana gelelim
Madem izin istiyorsun
kal
Yarından sonra gel
Bayat'ta beni sor
bul
Altında bir at olsun
Ki seni tanırım & eğer gelmezsen
Gelir mutlaka bulurum
Bulur ateşe veririm
Kaçsan izini sürerim
Leşini itlere veririm
Sen de beni tanırsın
sakın unutma...
O günün çocukları bu gün anlatırlar ki
Tam iki gün sonra akşam köründe
Ulu azatın altında atlılar durdu
Terli ve dehşetliydi yüzleri
Ölüm- yaşam arasında suskundu dallar
Kaç ölüden artakalan soykalarıyla
canlı cenaze insanlar
Bir korku ateşinde & rüzgâr kupkuru
Arif Bey Vahit'i sordu
Üç gündür saklandığı ağacın tepesinde
Kara Vahit korkudan geberiyordu
Çekti silahını Deli Arif
iki el ateş açtı havaya
Dalların arasından aktı mermiler
Vahit işedi donuna
Yaktılar samanlığını Mıstafa Emmisi'nin
Kardeşi Tatık'ı götürdüler yerine
al bir gürenin sırtında
O günün çocukları bu gün ihtiyar
Samanlık yandı dumana boğuldu sokaklar
Anlatırlar ki
Gece aysız ve sırdaş
hırsızlayın karanlıktı
Bayat Boğazındaki konak yerinde
Tatık gözlerini kırpmadı
Çeteciler uyuyunca
al gürenin sırtına atayıp kaçtı
Ve aynı gece sabaha ulaşmadan
Yitti iki kardeş Emirdağ toprağından
Bir daha dönmediler
Arif Bey ölene kadar