Bilirim nasıl yazılacağını.
Mektuplar, notlar, sipariş listeleri,
ninemin asla var olmamış çiftliğinde neşeli gezintilerimi
yazarım okul kompozisyonlarında,
oysa ninem Job gibi yoksulun teki.
Ama açıklanamaz şeyler de yazarım:
Mutlu olmak isterim, solgun.
Ve mutlu değilim, acı içinde.
Üzüncümden alır götürür beni, kekeleyen çanlar,
ağlaşanlar arasında insan:
"Hiçbir şey geri getiremez onu bana." diyor.
Yaşarım bazı şeylerin birbirine seslendiği yeryüzü yuvarında,
haykırdığımızda daha güçlü
çıkar sesimiz denizi çağıran suların sesinden,
öyle bir yer işte, her ırmak gözyaşı damlacıklarıyla yüklü
İnsanlar acıkır burada. Her biri nefret içinde.
İnsanlar mutludur burada, olağanüstü güzelliklerle kuşatılmış.
Düşün, güvenli bir dönme dolabı
bindiğinde başını döndüren -
ışıklar, müzik, kendinden geçmiş sevgililer.
Ne kadar güzel! Bir yanda oğlanlar,
diğer yanda kızlar - bense, çılgın gibi evlenerek
eşimle küçük yatak odamıza yatmaya giderim
tahta döşemeli kocamış bir evde.
Ölümü düşünmemekten başka yol yok,
ölümsüzlüğü istemek için, olağanüstü güzellikler arasında.
Mutluyum ve acılıyım, yarı yarıya.
"Her şeyi al götür tez elden." dedi annem,
"git bir dolaş, kendinden hoşnut ol, bir sinemaya git."
Annem davranışlarının Dedeme benzediğini fark etmeyerek:
"İnsanlara katıl - görmeyi istediğin biri varsa,
bulabilirsin onların arasında." dedi.
Bağışla sözcükleri, ama yaşamak istemiyorum artık.
Lunaparkta olmak istiyorum şarkıcının sesi
tatlı bir ezgiye dönüştüğünde öğleden sonra.
Şöyle de yazabilirim: öğleden sonra. Sözcüksüz,
olduğu gibi.