Bir madenci vardı bir de maden ocağı
Ocağın başında bir kitap ağacı
Evi barkı bu ağaçtı kitapları madendi
Ocağa çalışmaya indiğinde madenci
Eğilirdi ağaç sarkıtırdı sicim dallarını
Sallardı ocağın tünel karanlığına
Yapraklı sicim dalları maden filizleriydi
İşçisi işe koyulmadan önce
Bir de bildiri bırakırdı önüne
her işgününde
İşine demir gibiydi işçi madenci
Önce bildirisini okur ezberler
Sonra başlardı kazımaya
Kazılan damarları ayıklamaya
Sayfayla bilek birleşmişti madenci şanslıydı
Artık çok maden çıkaran bir işçiydi
Kazanç sarhoşuydu rastgele ocağa giriyor
Maden filizleriyle birlikte
Ağacın damarcıklarını da söküyordu
Kendisine bırakılan bildirileri de okumuyordu
Ve böylece gölgesinde soluklandığı
Madeniyle geçimini sağladığı
Bildirileriyle biliçlendiği
Kitap ağacını unutur olmuştu
O unutuldukça
Kahvaltasındaki kara gözlü zeytin
Çayın kirazî demi şekeri azaldı
Üç öğünlük derya kuzusu somunu da
Giderek kitap ağacı güçsüzleşti
Sarkıtamaz oldu madenî dallarını ocağa
Madenci çok çalıştı kan-ter içinde
Çok söktü kat kat taşı boşuna
Sanki yeraltı perileri aşırmışlardı madeni
ara ki bulasın
Ağacın can damarına rastladı
Maden sandı kesti onu birkaç darbeyle
Kitap ağacı çatırdadı devrildi ocağa
Ocak çöktü madencinin üzerine
Toprak oldu maden oldu iki bağlaşık beden
Toprağa karıştılar her şeyleriyle
Ve körelen ocağın ağzından
Bir tohumcuk filizlendi
Ulu bir ağaç oldu yıllar sonra
Madencinin ağacı dediler ona
Dalları kalem yaprakları kitaptı
Gövdesi sehpa gölgesi mandendi ağacın.
Yıldız Dalı Yasaklı Gönül