Bir sonbahar günü perdeleri çekip, buğulu pencerelerde titrek rüzgarın savurduğu yaprağı sararmış renginde geçmişi düşlersen, anlaki gözlerinin ıslaklığı; geçmişine özleminin, soğuk kanlı katilidir.Hayallerin bir güvercinin kanatlarına takılmışsa ve gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçiyorsa, sakın ola ki umutsuzluğa kapılıpta, tutunduğun hayat dalını bırakma. Tutunduğun dal kırılsa bile titremesin yüreğin, ıslanmasın gözlerin.''uçurumun kenarında olsan bile sırf hayata gıcıklık olsun diye son bir defa gülümse''
Yağmur'un elleriyle, tutun yaşam rüzgarına.elbet hayatın sana savurduğu kanlı bir kurşun olur. Hedef, yüreğinin ortasında filizlenen umut ağacıdır.Mücadeleyi elden bırakıp, kanlı kurşuna teslim olmak ta senin elinde, mücadeleyi sürdürüp kanlı kurşunu hayata geri sıkmakta senin elinde.Sakın olaki, tutsağı olma karamsarlığın parmaklıklarına.Ellerindeki kelepçeler, ardında bulunduğun parmaklıklar; engel teşkil etmesin yaşam savaşına. Yürü üstüne üstüne, tutun iyimserliğin parlak kollarına.
Bir zamanlar; duymak istemediğin sözleri, an gelir kendine ilke edindiğin, yok saydığın besteleri, mırıldanmaya başladığın olur.Rüya veya hayaller dünyasında olduğunu sanırsın.Çığlıklar atıp kendini tokatlarsın. İşte o vakit gerçeğin ta kendisi olduğunu ve hâlâ yaşadığının farkına yeni varacaksın. yapman gerekenin yaşamak ve yaşatabilmek olsun. izlediğin hayat çizgisinde;
BIRAK, KÖPEKLER HAVLAYABİLDİĞİ KADAR HAVLASIN,
EŞEKLER, ANIRABİLDİĞİ KADAR ANIRSIN.
İKİ KULAĞINI AÇIK TUT,
BİRİNDEN GİRSİN DİĞERİNDEN ÇIKSIN.
Sen yine de, lekesiz beyaz çizgisinden yürü umudun.onlar ne kadar kara çizgiler çizseler bile sen görmek istediğin gibi görmeye devam et...