Nice kültürlerin, nice toplumların barınağı olan Nusaybin... Bazen geçmişini, bazen de bugününü sorguladığımız ve bazen de hoşnut olduğumuz oldu.
O vakitler sokaktaki kadınlar, erkekler ve çocuklar akşama doğru herkes kendi yaşıtıyla bir araya gelir, kimileri oturup sohbet eder, kimileri de sokaktan ayrılıp gezerlerdi. Biz çocuklar ise sadece oyun oynardık. Bazen büyüklerimizin de oyunlarımıza katıldıklarını hatırlıyorum. Şimdi ise insanlarımızın sözde medenî olma adına bu gelenek-göreneklerini ve kültürlerini yavaş yavaş terk ettiklerini bilmiyor değiliz.
Akşamları bu şehir öyle bir karanlığa bürünürdü ki el feneri olmadan dışarıya çıkamazdık. Oysa ki şimdi sokak lambaları gecenin karanlığını kaybedip aydınlık saçıyor.
Yazın kavurucu sıcağında gölgelik bir yer arar; ancak bir duvar dibinde, bir kaldırımda otururduk. Bugün ise duvar dibindeki kaldırımda oturmamız gerekmiyor. Artık gölgesinde serin bir hava, temiz bir nefes alabileceğimiz yeşil alanlarımız bizi bunaltıcı sıcaklardan korumaktadır.
Üşürdük, içimiz ürperirdi o vakitler. Dışarıya çıkmaya korkardık,cesaret edemezdik. Yazın, üzerimizden geçen kör kurşunların korkusundan; damda yatamazdık, bodrum katına inerdik.Şimdi ise içimiz rahat, dilediğimiz gibi özgürce istediklerimizi yapabiliyoruz.
Çocukluğumun anıları, hatıraları; sokakların tozlu, çamurlu olduğu zamanlarda saklı kaldı.Hatırlar mısın? Tozlu, çamurlu sokaklarında futbol oynardık, saklambaç oynardık ve daha hatırlayamadığımız bir çok oyun.Pantolumuzun paçası çamura girer, çamur olurdu. Biz ise paçamız çamurlu diye eve gitmeye korkardık, cesaret edemezdik.Her defasında dayak yer, yine de çamur içinde oynamaktan vazgeçmezdik.
Bizim yaşıtımız olan gençler saygıda kusur etmezken, ailelerinin sözünden çıkmazken, gelenek-görenek ve kültürlerini yaşarlarken şimdi ise toplumumuzun büyükleri içinde elinde sigara ve ayak üstüne ayak attıklarına şahit oluyoruz.Gelişmekle birlikte cahillikler ortadan kalkarken,batıya özenmektende kendi benliklerini unuttuklarını, yaşamadıklarını görüyoruz.
Küçük bir yerleşim yeriydin o zamanlar. Gitgide büyüdün ve şimdi kocaman bir şehir oldun.Seninle birlikte biz de büyüdük, düşlerimiz de büyüdü. Küçükken, labirentli sokaklarında kaybolduğumu bugün gibi hatırlıyorum. Artık kalbolduğum olmadı hiç.
Bazen şimdiki çocuklara özendiğim olur. Çünkü onlar çok şanslı. Biz toz, çamur içinde oynarken onlar parke taşları üzerinde, parklarda oyun oynuyorlar. Ben ise büyüdüğüm için ancak banklara oturup, yanımdan koşan,salıncaklara binen çocukları seyretmekten başka bir şey yapamıyorum.Şimdi onlar özgürce uçurtmalar uçuruyorlar gökyüzüne. Ben büyük bir hayranlıkla onları seyrediyorum.
Büyüklerimizden; ayrı dinlerden, ayrı kültürlerden ve ırklardan olan insanların anlaşmazlıklarını, kavgalarını dinlediğim olurdu. Şimdi ise yan yana bulunan Mor Yakup Kilisesi ile Zeynel Abidin Camisi'ni gördüğümde çok hoşnut oluyor ve kendi kendime ırk, dil, din, kültür farkı olmaksızın aynı topraklar üzerinde yaşamanın imkansız olmadığını, çok büyük bir hoşgörü örneğini toprakları üzerinde taşıyan Nusaybin'e minnettarlığımı; onu koruyarak vurguluyorum...
Ey koca şehir Nusaybin! Geçmişine baktığımda bu güne daha çok sarılıyorum.
Bu günü bir başka seviyorum...