Ne kadar da mahsum,ne kadar da sakin,sessiz duruyor.Bir tek tıkırtı sesi var; oda ortalık sakinleşince,sessizlik olunca duyulur.Hani derler ya ''durgun sudan korkucaksın''işte buda öyle bir şey.
Hiç farkına bile varmazsın.Önce saniyeler,sonra dakikalar,saatler daha sonra günler, haftalar daha sonrada aylar, yıllar ardından asırlar gelir geçer. An gelir vaktinin çabuk geçtiğine sevinir, an gelir sitem edersin.
Misalen sevgilinle gezerken,bir eğlence ortamında bulunurken vaktinin erken bittiğini düşünür,sitem edersin. Kötü bir ortamdaysan,sevmediğin kişilerle iş gereği,bulunduğun ortamdan ayrılmak için o kadar çok dua edersiniz ki vakit çabuk dolsun diye; vakit dolduğunda ise o kadar çok sevinirsin ki anlatmak mümkün değil.Bir insanın tutsaklığından özgürlüğüne kavuşması misali.
Ah şu duvarda mahsum,suçsuz, sessiz görülen saat, ömrünü tüketir.doyamadığın çocukluğunu, gençliğini tüketir de ruhun bile duymaz. Ve gün gelir ah çocukluğum, ah gençliğim diye yakınırsın.İşte o zaman duvarda ki saatin sesini, mahsum olmadığını suçlu, molduğunu anlayacaksın,anlayacaksın ama, çoktan iş işten geçmiş olacak.Ve o vakit hayallerine dalacaksın.Sevgilinle el ele dolaştığınız zamanı, sokak arkadaşlarınla oynadığın oyunların, özelliklede saklambaç oynadığınız günleri ve bazende polisçilik oyunlarında, kovalamacalarda diz üstü düşüşlerinde yara bere içinde kalan dizlerinin, annenin gözyaşları içinde sargı bezi sardığı anı hayal edersin ama geri getiremezsin.İşte o zaman yine duvarda mahsum duran saate sitem edersin.Şimdi gözlerinin altında halkalar oluşmuş, yaşadığın her yas saatin izi kalmış, uzaklara gözlerin dalar. Büyük bir ah çekersin. Ah duvar saati ah!
çocukluğumu, gençliğimi, ömrümü aldın.
ah duvar saati ah alacağın olsun!
Fani dünya sana kalsa ne olur.
Tamam ben gidiyorum,
kahpe dünya sana kalsa ne olur.
Ah duvar saati ah! İçinde her şey olan her şey, senin olsun..