çürüyen şehirler öptüm
sular aksın kıvamında, aksi aynalarda parlayacaktır
aksi aynalarda parlayacaktır kendine sunduğum boyalarla
esrik yüzlere değer imbiğimden süzülen örtü
yan yana yaslanmış ayrı masallardır kalem ve duvar
kir ile fakat dumanla
çizilecektir epriyen kumaşa böcek ve börtü
yorgunluğu kazıyacak taşlara su
yorgun! yorgun! yorgun...!
imkansız bir anlatı istenci üzerine yazılmasın söz
buzullarda yuğsam göğsümü, soğusam, uyusam bilmem şu kadar
uyansam kıyamet kopsa, izlesem gümbürtüsünü korkunun
-göğün göğermesi sesidir yalnızlığımın, utanmadan
selahattin'e ulaşşa elleri dilimin
tahta at, minik tahta at, yeleleri yakılmış minik tahta at,
al yeleleri yakılmış minik tahta at
tıngır mıngır sallayım gölgemle okşansın alın çatın
kuşaklar çözülsün,çözülsün ölüsü binyıllık geceye boğulan
şehrin
her ne zaman düşsem, uyansam, zıplasam
uzun uzadıya uzun uzadıya uzun uzadıya
uzadıkça taşlar, kurulur saatim uzun uzadıya
tik tak tik tak 'şimdi' derdinde içerden biri
'hadi lan ordan' diyebilsem duracak zaman
hal ki ruh yarar göğsünden göğü
dem o dur kanar gözünden yaşı
öldü cicim o hece sallayıp durma desene
insan içine çıkmalar bozar yolumu
yokuştan aşağı ikirciklenirim, kaşınır oram buram
bergamut, fesleğen, böğürtlen, morlu siyaha bürünür çizgim
ey kaburgalarımı kurtlayan merhem
bitsin sunağına bıraktığım hayâl
ağzımda yeşersin ölüsü tırnaklarımın
bırakılan söz olsun arkamda
incelsin çeliğim
lahitler parçalansın yokuştan aşağı