işte karanlığa yazıldı yazı
insan çıkacak ellerinden
suya haramiler konakladı
anlaşılmayacak şafağı sökülen hüzün
aşk çağırmaz elbiseleriyle
çıplak daha da çıplak sokularak çocukluğuma
devrilen saçlarında güze devşirilmekte
kızıllığından sıyrılarak bir gül
serin ırmaklardan yapıldı gece
seslenildi habercilere, kırıldı saat, bitti zaman
suyuyla kan ve ancak insan kadar
sorulacak ne kaldı
perdelere bıçak, sise rüzgar
açık ilhamlar vaat edildi karanlığa
ve dağınık sere serpe bırakıldı her şey
omuzlarında yağmur biriktirilir göçebelerin
gözlerine hüzün sükun etmiş suskularla
tutkuyla yapışmak yakışmaz bir şehre
yelelerinde kışı ve kuşları besleyen
cinnetin ortasında yunuyor saçlarım
oysa saçlarım bildiklerimdir
duvarlardan geçmek öğretildi
gölgeleri duvara yaslamak
seslenmeler seslenmeler ve seslenmeler
serin sularda yürüyen gemilerden
kara tiryaklar sunuldu göğsüme
uyumak, bin yıl uyumak, içinde okyanuslarla uyumak
babama kulağımı dayıyorum, nehre kulağımı
kahve köşelerine ve fabrika bacalarına
büyüyen bunaltılar bulaşıyor beynime
bu şehirler yürümek için değil!
toprağa zehirlenmiş bir mantık düşüyor
cinnetin ortasında dağılıyor ellerim
oysa, ellerim sözlerimdir