Sonbahar sessizliğinde,
yine gün.
Hazana hazırlanır, yapraklar.
Bir de yüreğim var üşüye, üşüye hazırlanan.
Ama o hazırlanırken hep üzgün, üzgün.
Hazan korkusundan.
Kaçmaya başladı.
Uçar durur gökte göçmen kuşlar ve turnalar.
Soğuyor havalar,soğuyor.
Yavaş, yavaş.
Kış erken mi gelecek ne?
Çayım geldi fincanda.
Kandan kırmızı, bir çay ki görmelisiniz;
Bir taraftan içtim, bir taraftan hayaller kurdum.
Akşamın sonundaki gün batımında.
Yudum, yudum içilen anıları paylaştım çayla.
Bir türlü bitmedi, hayallerim.
Meğer, ne çokmuş.
Geçmişimdeki hayallerime sığmayan, olaylarım.
Şiir, yazmak istedim.
Elimde de, kağıt kalemim.
Olmuyor, olmuyor şaşırdım ne yazsam diye.
Ufkumdaki güneş dargın. akşamlarım, anılarım dargın..
Bana yazmıyorsun diye.
Meğer, ne çokmuş yazılacak olan,
konularım, anılarım.
Birinden başlasam, diğeri ağlıyor.
Bir bardak, çayın içinde, aklım.
Hala biraz kalmış dibinde.
Ondan da hala buhar çıkıyor, baktım.
Çalmış hayallerimi benden.
Gökyüzünde uçuyor.
Şiirime bunu da yazdım.
Ben yazmayı yazdım ama.
Dumanın çaldığı anılarımı da kaçırdım.
Aklıma getirdi hazan.
Ölümleri, ölmüşleri ve de ölecekleri.
Ölümle sonuçlanır bilirsiniz,
bu mevsimde pek çok hastalıklar.
Anam öldü, hazandan,
Ve babam öldü yine,
gamlı hazandan.
ve de kız kardeşlerim öldü, teker, teker.
Son bahar denen hazanda.
Son hazırlığını yapıyor
farkındayım.
İçimde gizlenen hazanın.
Hazanda gizlenen, ruhlardaki bekleyen,
çılgın fırtınaların.
Alır götürür ruhumu belki benim, de...
Eserken deli, deli işte o rüzgarlar bu hazanda.
Yüksel Şanlı er
14 Ekim 2010